Yalnızlık

ACI

Demek böyle bir şeymiş AŞK

Hiç ummadığın zamanda hiç ummadığın bir insana karşı sana her ne yaparsa yapsın eksilmeyen bir kalp sızısıymış..
Tüm kriterlerin,beklentilerin,umutların anlamsızlaştığı kendi kendinle yaptığın bir mücadele süreciymiş daima kaybetmeye mahkum olduğun..

Ben bunu sanırım ilk kez yaşıyorum ve artık kendimi yargılamayı bu duyguyu bir mantığa oturtmaya çalışmayı unutmalıyım..

Bu hissin hiçbir mantığı,aklı,zihni ve tabiî ki gururu yok!!!
Sadece hissediyorsun,özlüyorsun,unutmuyorsun..
Yaşadığın her an sanki bıçakla kalbine ve beynine nakşedilmişçesine seni bir saniye rahat bırakmıyor..

Unutacağım,yok sayacağım neleri unuttum neleri yok saydım ben hayatta diyorsun ama nafile..Kaçtıkça daha çok kovalanıyorsun..Her kes ve her şey söz birliği etmişçesine görevini yapıyor ve bir fotoğraf karesi gibi bir anı hatırlatıyor sana..

Bir yandan kalbinde çok derin sızı hissederken bu zamanlarda bir yandan da mazoşist bir zevk alıyorsun..

Hüznü Çalan Mevsimler

Ben hüzne çalan mevsimler yaşarken
Sen hüznü çalan mevsimler yaşadın
Yaşadığın mevsimler hüznü çalıp durdu hep
Bir kapı aralığından usulca süzülen
Sessiz bir rüzgar gibi
Alıp götürdü seni sensizliği

Kaderimizdi hüzün
Birlikte paylaşmıştık hüzne dair ne varsa
Karanfiller hüzün kokuyordu
Güller hüzün...
Ve mahzun bakıyordu Lalezar
Zaman hüzünle akıyordu
Hüzünlü geçiyordu ömür
Hüzne teğet geçiyordu kutsal bildiğimiz ne varsa

Biz hüzne ayarlanmıştık
Şarkılar hüznü mırıldanıyordu
Ve hüznü çalıp duruyordu mevsimler
Bir kapı aralığından usulca süzülen
Sessiz bir rüzgar gibi
Ağır aksak çarpan yüreğime
Seni sensizliği öğütlüyordu

Ben hüzne çalan mevsimlerde yaşarken
Sen hüznü çalan mevsimler yaşadın hep
Hüzün kaderimizdi.

Hayatta tek başına kalmak

Evlilik ister uzun yıllardan beri, isterse kısa zamandan beri devam ediyor olsun, eşi ölen kadınlar kendilerini hayatta tek başlarına kalmış gibi hissediyorlar. "O benim her şeyimdi. Onu kaybedince hayata karşı yapayalnız kaldım" diyen pek çok kadın var. Çocuğunu tek başına nasıl yetiştireceğini düşünen anne sayısı az değil.

Gönül ister ki, tüm çocuklar anne-babaları ile büyüsünler, aileler dağılmasın, insanlar sevdiklerinden ayrılmasın, ölüm denilen bilinmezlik hiç olmasın. Ama hayatın gerçekleri böyle değil. Aslında hayat her anıyla bizi ölümle sınırlıyor ancak bizler farkında değiliz.

Eşi ölen anneler

Ölüm, yaşayan her insana sevimsiz ve soğuk gelen bir kavramdır. Yaşarken ölümü düşünmek bize acı vereceğinden, savunma mekanizmalarımız o kadar gelişmiştir ki, yaşarken ölümü aklımıza bile getirmeyiz. "Nasılsa benim başıma gelmez" düşüncesi kişiyi hiç ölmeyecekmiş gibi davranmaya ve düşünmeye yönlendirir. Zaten her an ölümü düşünmek sağlıklı bir düşünme biçimi değildir. Kişi her an ölümü düşünerek yaşıyorsa zaten yan ölü anlamına gelir. Psikolojik güçlükleri olan bu kişilerin tedavi olmaları şarttır.

Anne/baba yeniden evlenirken...

"Yalnızlık Allah´a mahsustur." Kesinlikle çok doğru bir anlatım. İnsan bir ömür yapayalnız yaşayamaz. İçgüdüsel olarak,hayatı paylaşacağı, birlikte üzülüp birlikte mutlu olacağı birine ihtiyaç duyar.Aşk, cinsellik, sevgi, paylaşım biz insanlara özgü duygular olduğu için, boşanan kişiler de bir süre sonra kendilerine bir eş aramaya başlarlar.

Boşanmayı izleyen ilk zamanlarda yalnızlık kişiye hoş gelir Sorunlarla, kavgalarla dolu bir yaşamdan sorunsuz, sorumsuz ve sakin bir hayata geçmek kişinin iç dünyasını rahatlatır. Artık dırdır, kavga, gürültünün yerini sessizlik, sakinlik ve huzur almıştır. Kişi hastalıklı ilişkisinin ardından zaman içerisinde kendisini daha sağlıklı ve mutlu hissetmeye başlar. Özgürlük hoşuna gider. "Bu saate kadar neredeydin?" diyen kadın sesinin ve "Yine mi yemek yok?" diye kızan erkek sesinin yerini sessizliğin ve özgürlüğün alması mutluluk verici olur.

SEN...

Sen deyince bildiğim bütün sözler uçuyor hafızamdan.
‘’Sen’’ diyorum gerisini getiremiyorum…
Bulamıyorum sen’den başka...
Sen’den öncesi de yok sonrası da…
Yalnızca belleğimde sen…
‘’Sen’’diyorum ve susuyorum…
Söylenebilecek tüm sözler korkup kaçıyor sen’den…
Ya sen’den sonrasına yakışmazlarsa…
Evet!
Bilmiyorum sen’den başka bir sen…
Kalbimde sen…
Ruhumda sen…
Dilimde sen…
Duamda sen…
Her yer böylesi sen’ken neden?
Neden sensizim ben?
Neden?

BEN'SİZ BEN

Hayat ne garip,yıllar ne büyük değişiklikler yaratıyor yaşamlarda…

Bundan 15 yıl önce birisi bana,akşam saat 21:00’de,Beyoğlu’nda bir cafede üstelik araban bir otoparkta seni beklerken ,sen bir kağıda mutsuzluklarını karalayacaksın dese asla inanmazdım..Yani çelişkilerle dolu bulurdum bu öngörüyü..Akşam 21:00’de Beyoğlu’nda olacağım,bir arabam olacak otoparkta beni bekleyen,bir kafede çayımı yudumlayıp sigaramdan derin nefesler çekeceğim ve tüm bu güzelliklere sahipken bir yandan da önümdeki bir kağıda mutsuzluğumla ilgili cümleler karalayacağım???Şayet cümlenin ilk kısmı geçerliyse,mutsuz olmama imkan olamayacağını düşünürdüm..

Oysa olabiliyormuş…

Kalbin dili...

Hiçbir şey gönlümde büyüttüğüm kadar saf değil. Hiçbir şey senin kadar masum değil içimde ki çocuk. Kim demiş sadece dumanlı dağlara kar yağar diye. Tüm karlar gönlüme yağar asıl. Ardından buzullar oluşur eteklerimde. İlmek ilmek dokunur damarlarıma simsiyah sözcükler. Her kelime dağ olur gönlümde. Her kar tanesi bir aşk türküsü… Notaları yoktur bu türkünün. Bu türkünün notaları ikinci cemre düşende gönle, yeniden bestelenir.

‘’Aşk ebruli bir tebessümdür kalbime.’’

Sonrası mı ?

Koyu bir sessizlik.

Ardı sıra bir yıldız kayması…

Yürek patlaması.

Uçamayan Kuşlarımız

“Yalnızlık neden ağır gelir, hiç düşündünüz mü? Neden ağır gelir sevgisizlik?

Yaşam, kim ne derse desin, çok ağır yüklerle doludur. Her geçen gün dolup taşan bir sistem var her bedende; her yürek ise, sanırım bu alışverişin odak noktası. İşte bu odak noktasının, bedende garip bir ağırlığı, garip bir yönetimi var gibi. Çünkü, yükler ağırlaştığında, hatta dolup taştığında, beden de ağırlaşır, hastalanır, hatta yaşam kararır. Puslu görünür tüm ekran. Karamsar bakış, taşan yüklerle, etrafa akar. Ve siz, bu taşmadan giderek artan bir mutsuzluk duymaya devam edersiniz. Tüm bu ağırlığın altında ezilen insan hep yorgun, ruh hep bitkindir.

Sevgisizliğin garip bir ağırlığı vardır. O ağırlaştıkça, beden de ağırlaşır. Nefretin bile, bir doğuşu vardır.

Seni sensizliğe anlatıyorum

Zaman öylesine çabuk geçiyor ki birtanem,
anılar yok olacağı,silineceği yerde,
barajdan taşan su örneği,
daha bir coşkulu,daha bir saldırgan
Şimdi,nerdesin,kiminlesin bilemem
bildiğim tek şey,bendeki senin,
beni nasıl kahrettiği ve yok ettiğidir
Mutluluğu uzaklarda aradın birtanem
yanıbaşında olan sevinçleri ve acıları
kendinle bütünleştirebilseydin eğer,
şimdi böylesine solgun ve terkedilmişliğin
ezikliğini duymayacaktık
Her gün,her saat ve her dakika,
büyük bir çığ gibi büyüyorsun kafamda
Seni kendime,seni sensizliğe anlatıyorum,
tükenmiyorsun...

Ey kalbim!..

Senin olduğun her yeri sevebiliyorum mesela
yüzümde açan sebepsiz gülmelerin sebebi olabiliyor varlığın
yokluğun gözlerimin içine,bakışlarıma kadar yerleşiyor
neye baksam buruk olabiliyorum yokluğundan
halbu ki hayata geniş anlamlar yüklemiştim ben
aşmıştım bir çok şeyi
yaşadımsa bir acıyı
tekrar çekmem aynısını demiştim
yandıysa canım bir kez uzanan ellerden
bir başka el dokunamaz kalbime aynı acıyla demiştim
bir varlığa ve bir yokluğa sığdırmamıştım ne gözyaşlarımı,ne gülüşlerimi..
kalbimin efendisi olmayı seçmişken,
böyle savunmasız teslim olmamıştım,
yürek ki şefkate muhtaç
yürek ki sevilmeye aç
ey kalbim!
bu kadar mı yalnız kaldın,
yalnızlığı kula mahsus olmayan bu yerde,
sonsuzluk sahibi,sahibin varken,
sen nasıl böyle teslim oldun?
ey kalbim!...

özlem t.

Çekiyorum sevgimin tetiğini

Çekiyorum sevgimin tetiğini
Kalbimi namlunun ucuna hedef gösterip
O korktuğun sevgimle vuruyorum kendimi
Sen önce vurdun sonra acıdın bu can'a

Matem rengi kelimelerle oynar oldu ellerim
Her yeri sis kaplamış
Uzaklığın gözlerimin önünde erirken çarelerim git gide tükeniyor
Vuslatının eşiğinde sefalete sürükleniyorum sanki

Ruhuma düşen cemrelerin tükendiğinden olsa gerek soğudu içim
Bir bahar esintisi, ufkuma doğacak güneş, seyrime düşen meltem zannetmiştim
Oysa şimdi buz kapladı yüreğimi
Zamana sığındım titreyen yetim bir çocuk masumluğunda
Aslını görmeyen gölge cahilliğinde kaldım karanlıklarda

Yaralarıma parmaklarımı bastırdım görünmesin diye
Ama ellerimden taştı kandamlaları
Bakışların tuz gibiydi yar kanadı yaralarım
Saklanmadım
Boğazımı dikenli tellerin yırttığını umursamadan yuttum bakışlarını

Yelkenleri suya indi gönlümün
Dimağımda kuru gürültülerden bozma suskunluğum
Sen “benden ne istiyorsun” dedikçe lal kesildi dilim
Hiçbir şey istemedim senden

"Seni İçimden Terkediyorum"

Binmediğim hiçbir otobüs
Beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam hep ona geç kalıyorum.
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terkediyorum.
Susmaktan yoruldum,kuşlar ve şarkılar
bu şehri terkedeli beri
Efkar demliyorum gözlerimde yaşlarımı
Yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
Seni içimden terkediyorum
NE UNUTACAK KADAR NEFRET ETTİN
NE HATIRLAYACAK KADAR SEVDİN
YIKIK BİR DUVAR KADAR BİLE
PİŞMAN DEĞİLSİN BİLİYORUM
BENİ HEP BULMAMAK İÇİN ARADIN
YANILGIMDIN
YANDIĞIMDIN
YANGINDIN
Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsada
Ardımda bir sürü belkiler bırakıp
SENİ İÇİMDEN TERKEDİYORUM
Şimdi
İçimizde öldürülecek bir anı bile kalmayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutmadın yalnızlığımın
Saçlarımı da uzaklarına gömdün
İçimin mavisi senin okyanuslarındandı
Al geri veriyorum
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun

Demedim mi?

Demedim mi bu hasret bitirir seni

Ay dolanır gider, yalnız kalırsın

Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın

Demedim mi yüreğim sevme!



İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz....

Geri dönen hangi güvercinin var?

Senin hangi çiçeğini sakladı bahar?

Demedim mi aklım, inanma!



Bir gün naza çeker kendini demedim mi?

Görmesen zindana döner bu şehir...

Görsen, umursamaz, aldırmaz kafir

Demedim mi gözlerim bakma!



Demedim mi bu ürperten sıcaklık...

Bu taze güzellik kaybolur birgün?

Sonra boşu-boşuna aranır, dövünürsün

Demedim mi ellerim dokunma!



Demedim mi bir gün susar şarkılar

Sesine ses veren rüzgar olur...

istediğin kadar artık bekle dur...

Demedim mi kulağım duyma!



Birgün çıkıp gideceği belliydi

Ayan-beyan belliydi anlayamadın.

Başka bir rüyada şimdi o kadın

Demedim mi kollarım sarma!



Bütün çektiklerim senin yüzünden

Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden

Ah! şimdi paramparça oldun binbir yerinden

Demedim mi gururum kırılma!

Acıların Açtığı

Gurbet gömlek gömlek… Yalnızlık katmer katmer… Avuç içleri açıkta, yürek yağmalanıyor… Gönül hüzünle örtülü…

Yalnızlık denizinde yüzmeyi bilmiyorsan, öğrenmekten başka çaren var mı? Yakın kim? Sevgili ne kadar sayar? Aşk ne işe yarar?

Kalp kaynamadan hikmet taamları nasıl pişer? Öyle acı ateşler vardır ki ancak kalp bilir tadını. Kim nasıl tarif edebilir onu? Kelimeler kaybolur, sözler sükût eder, sazlar kırılır acıdan…

Sen varsındır, bir de senle beraber kederin… Kelimesiz ve sessiz konuşursun kederinle… Kimse duymaz, kimse görmez seni… Gecenin koynunda iniltilerle inliyorsundur…

Kesret kanatır yaralarını… Kalabalıkların kabullenişi kandırıcıdır… Araftasındır… Kaçmak istersin de kaçamazsın Kaf dağlarının ardına…

Yollar kıvrılır durur önünde… Düğüm düğüm döner uzayıp giden günler… Bir ağaç ararsın gövdesine yaslanacağın, gölgesinde serinleyeceğin… Sıcak rüzgâr kumuyla vurur yüzüne…