Çocuklarımız niçin bizim gibi değil?

Son yıllarda herkes aynı şeyden şikayetçi, deniyor ki: Çocuklar ımız bize niçin benzemiyor, niçin bizim gibi yaşamıyor. Aile itibarımızı, şerefimizi on paralık ediyorlar; namaz yok niyaz yok; manevi değerlerimize ilgisizlik, ilgisi olsa da bizim gibi değil; pejmurde bir hayat sürüyorlar. Hatta hali vakti yerinde olanlar, bu şikayetlerini daha ileri safhaya götürüyor; sebebini öğrenmek için psikiyatri doktorlarına gidiyor. Şikayetlerini anlatıp: “ “Psikolojisi mi bozuk? Tedavi mi gerekir” diye soruyorlar. Kendilerine, “Çocuğunun senin gibi olması için ne yaptın?” diye sorulduğunda, yıllardır Batı’dan aldığı telkinlerle hemen şunu söylüyorlar:“

Ben o konuda çocuklarımı serbest bıraktım. Nasıl olsa bize uyar, bize benzer diye düşündüm. Baskı ters tepebilir inancı ile yönlendirmeye girmedim. Sadece, yazın bir ara Kur’an kursuna göndermiştim. Onun dışında kendi haline bıraktım.”

Okul durumunu sorduğunuzda ise, görevini fazlasıyla yerine getirmiş bir kimse rahatlığı ile hemen cevap veriyor: “Yıllardır yığınla para verip düzenli olarak hazırlık kurslarına gönderdim. İlkokuldan itibaren okula gitmesinde, eve döndüğünde derslerine çalışmasında ısrarlı takipçi oldum. Ayrıca yazları yabancı dil kursuna gitti. İngilizcesini geliştirmesi için yurt dışına gönderdim. Geçmişte ben çok sıkıntı çektim, çocuğum sıkıntı çekmesin, diye her istediğini, en pahalısından aldım; istediği hiçbir şeye olmaz, demedim. Fakat, okumasından da memnun değilim..”

Ailenin şikayetçi olduğu çocuklara sorduğunuzda onların cevabı da şöyle oluyor genelde: “Okuyup, toplumda belli bir yerim olması için, çok çalışmam gerektiğine inanıyorum. Ama ancak bu kadar oluyor. İnanç meselesine gelince, elbet kendime göre inancım var ama çevreye uyumlu olmak benim hedefim. İnşaallah yaşlanınca, hatta emekli olunca ibadete başlarım. Şu an buna vaktim yok. Ayrıca, okulda gerici damgası yemek istemiyorum.”

Aslında, sıkıntının sebebi ve çaresi bu baba ile çocuğun itiraflarında var. Bütün mesele babanın şu iki cümlede düğümleniyor: Birincisi, “Çocuğumu manevi değerlerimize yönlendirmedim” ikincisi, “Her türlü ihtiyacını karşıladım” cümlesi. Her gencin okuması, çağın şartlarına göre kendini yetiştirmesi önemlidir.

Fakat, bundan daha önemlisi ise, öz değerlerimize, kültürümüze uygun yetiştirilmesidir. Aslında bu,daha çok emek,daha çok para gerektirir. Her nedense buna emek verilmiyor, gereken yatırım yapılmıyor. En zor olan şey için hiç yatırım yapmıyoruz ancak, her insanın kendi gayreti ile elde edebileceği bilgiler için, varımızı yoğumuzu seferber ediyoruz. Bir meyve ağacının bile kendiliğinden yetişmez, bakım ister. Biz, bir meyve ağacına gösterdiğimiz itinayı kendi çocuklarımıza göstermiyoruz. Sonra da kalkıp, çocuğumuzdan şikayetçi oluyoruz. Adama, ne verdin ki ne istiyorsun, ektin mi ki biçesin demezler mi?

Her ihtiyacı temin edilen çocuğun, hem okulunda, hem ailesinde eğitim ve öğretim güçleşir. Çocuk şımarık yetişir ; bu da, inancında, yaşıyışında gevşeklik meydana getirir. İnsan ihtiyaçsız olursa azar. Sıkıntı çekmeyen varlığın, rahatın kıymetini bilmez. Yine sıkıntı çekmeyen, çaresiz kalmayan, Yaratanını hatırlayamaz. Ona sığınmada, bildirdiği emir ve yasakları yerine getirmede, isteksiz ve şuursuz olur. Hedefi sadece, yemek içmek, gezmek olur. Bu düşünce de bir gencin hem dünyasını hem de ahıretini perişan eder.

Anne- baba daha küçük yaşlarda çocuklarının yemelerinde içmelerinde,yatmalarında, soğuk havalarda ne giymeleri gerektiği konusunda onları adım adım takip eder. Üstelik, bu konularda ısrarcıdır. Çocuğunu “ilerde öğrenir yaparsın” diye bu davranışında serbest bırakmaz.

Her gün ısrarla okula gönderir, derslerine çalışması için baskı yaparlar. Peki, her konuda ısrarla takip edip de küçük bir çocuğun ahlaki ve dini eğitimini kendi haline bırakan veya “Büyüyünce kendi seçimini kendi yapar.” mantığıyla hareket eden anne ve babanın, sonra da dönüp, “Çocuğum bizim gibi niçin değil?” demeğe hakkı var mı?


Konular