Sofra Muhabbetleri Aileyi Yakınlaştırır

Bir yuvada hoş muhabbetin sağlanması için aile üyelerinin sürekli veya uzun süre bir arada bulunması şart değildir. Ancak az da olsa birlikte olunan zamanların iyi değerlendirilmesi gerekir. Zira ailedeki bu açık kapatılmazsa yuvada sorunların çıkması an meselesi gibidir. Öyleyse aile fertleri ile geçirilen sınırlı zamanı nasıl değerlendirmeli ki tüm günün açığı kapatılabilsin?

Eşlerin birbirlerinin gönül dünyasını doldurmaması, çocukları ile birlikte etkili zaman geçirememeleri aile içinde bireyselleşmeyi arttırır. Böylece aile fertleri aynı evi paylaşan yabancı kişiler haline gelebilir. Anne babanın aileyi birleştirici unsurları kullanarak bu gidişi olumluya çevirmesi gerekir. İbadetler, dini ve ahlaki sohbetler, kitap okuma, geziler, oyunlar vb aile içi faaliyetler birleştirici ve muhabbeti arttırıcıdır. Her gün mecburen yaptığımız fakat önemini gözden kaçırıp dolu dolu değerlendiremediğimiz, aile içi yakınlığımıza ve aile kimliğimizin oluşumuna katkı sağlayacak çok önemli bir fırsatımız daha vardır oysaki: Birlikte oturulan sofralar…

AKŞAM YEMEĞİ VE SABAH KAHVALTISINI BİRLİKTE YAPIN

Aile içi birlikte güzel vakit geçirmekte, birlikte yenilen akşam yemeği ve sabah kahvaltısı öğünleri iyi bir fırsattır. Beyler için, imkan varsa kısa süreliğine öğle yemeğine eve gidebilmek de gün içerisinde iletişimi kuvvetlendirir. Böyle bir imkan söz konusu değilse en azından ailesine telefonla birkaç dakikalık hal hatır sorma, gönül alma da onlara “Sen benim için önemlisin, işlerim ne kadar yoğun olursa olsun, bu telaşenin içerisinde dahi seni düşünüyor, sana değer veriyorum…” gibi hoş mesajlar verir.

Ev içerisinde birlikte yenilen akşam yemeği bireylerde gerçekten aile oldukları intibaını uyandırır. Ebeveynler iş çıkışı saatlerini, birlikte akşam sofrasına oturulacak şekilde düzenlemeliler. Patron olmayanlar için bu biraz zor görünse de işverene sunulabilecek alternatifler bulunabilir. Örneğin amirinize başka saatlerde veya günlerde daha fazla iş sunabileceğinizi ancak akşam saati iş çıkışınızın aile içi düzeniniz açısından vakitlice olması dileğinizi iletebilirsiniz.

Ailece akşam sofrasında bir araya gelebilenler bu nimetin kıymetini bilmeli. Annenin tek başına mutfakta koşuşturmasının ardından ortaya konan sofraya çocuklar ve baba bilgisayar veya tv’nin başından zorla kalkarak gelmişlerse, yemek bir an önce yenir ve herkes kaldığı yerden bireysel faaliyetine döner. Anne aynı telaşe ile bu defa sofrayı toplar, ardından bulaşıkları yıkayıp mutfağı tekrar düzene koymaya çalışır. Bu tarz birlikteliklere bir arada olma denemez ve bu tür davranışlar bir arada olabilme nimetinin israfı niteliğindedir.

Daha olumlu bir aile modeline baktığımızda baba, gün boyu zaten farklı mekanlarda bulunduğu için eşini mutfakta yalnız bırakmak istemez. Yardım edebilecek durumdaysa yemek hazırlığının bir ucundan tutar. Yorgunsa dahi eşiyle aynı mekanda bulunur, onunla gerçek anlamda iletişim kurar. Bu ortamda kurulan tatlı sohbetler mutfağı çocuklar için de bir çekim alanı haline getirir. Çocuklar babalarının annelerine gösterdiği şefkat ve yakınlığı örnek alır, sofranın hazırlanmasına onlar da katkı sağlamak isterler.

SOFRADA GELİŞİRİZ

Ebeveynlerin yemek söz konusu olduğunda genelde çocuklarının sofrada kendileriyle oturmadıklarından, tv, bilgisayar karşısında ya da ayakta atıştırarak yemek yediklerinden şikayet ettiğini belirten Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Uzmanı Osman Hatun öncelikle anne ve babanın mümkün olduğunca sofrada birlikte yemek yemeye özen göstermesini ve bunun önemini çocuklarına aşılaması gerektiğini belirtiyor. “Ailece birlikte yemek yemek modern-kapital çağın bir sonucu olan –her alanda teknolojik gelişmeyle birlikte zamanı kısalan- telaş ve bir yerlere yetişme gibi davranışlar sonucunda bir araya gelmekte zorlanan aileler için çok önemli işleve sahiptir. Sofrada aile üyeleri hasret giderir, birbirlerini dinler, sohbet eder, sorunu olan sofrada paylaşır ve öneriler alır, gergin olanın sinirleri sofrada hafifler. Dolayısıyla sağlıklı bir aile içi iletişimin gelişmesinde birlikte yemenin önemi büyüktür” diyor.

Sofra kültürünün ailedeki birliği sağladığına vurgu yapan Hatun ailece oturulan sofraların aynı zamanda çocuklardaki şahsiyet gelişimi açısından da önemli olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Sofra kültürü çocuğa sabretmeyi, şükretmeyi, kanaat etmeyi, dinlemeyi-anlamayı öğretir. Sofraya oturan çocuk büyükler başlamadan yemeğe başlamaz, anne-babasından besmeleyle başlaması gerektiğini öğrenir, sofrada anne-babasını, kardeşlerini dinleyerek onların dünyalarında neler olduğunu kavramaya çalışır ve sırası geldiğinde fikrini söyler. Diğer aile üyeleriyle beraber yemekten sonra dua ederek, Mevla’ya şükrederek sofradan ayrılır. Böylece aile, sofra adabına uyarak hem çocuğa dini ve kültürel değerlerini öğretir hem de aile üyeleri arasında iletişimi geliştirmiş olur.”

YEMEK SOFRASI EDEP SOFRASI

Sofra kurulduktan sonra yemek esnasında mümkün mertebe tv gibi, dikkatleri başka alana çekecek cihazlar kapatılmalıdır. Böylelikle yemekte eşler ve çocuklar tatlı paylaşımlara devam etme imkanı bulur. Hatta yemeğe kadar bir arada olamamışlarsa, gün içerinde yaşanan gelişmelerle ilgili yorumlar ve paylaşımlar burada gerçekleşir. Anne ve babanın birbirlerine söyleyeceği hoş sözler, iltifatlar böyle ortamlarda yapılırsa çocukların ruh sağlığı ve aile bilinci üzerinde önemli getirileri gözlenir.

Evin küçük üyeleri büyüklerine daha edepli, saygılı olmayı; büyük üyeleri de küçüklerine karşı daha şefkatli, lütufkar olmayı en iyi, böyle zamanlarda, dolaylı olarak öğrenir. Başkasının sözünü kesmeme, kendi önünden yeme, yemeğe besmele ile başlayıp hamdele ile bitirme, ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra konuşma, yemek için teşekkür edip beğenmemezlik etmeme gibi daha pek çok görgü ve nezaket incelikleri ailece paylaşılan sofralardan sonra kalır zihinlerde. Evde böyle sıcak ortamlar yakalandıktan sonra çocuklara sayfalar dolusu nasihat aktarmanın, iyi aile olunduğunun defalarca tekrar edilmesinin gereği de kalmayacaktır.

AİLENİN MANEVİ TERBİYESİ İÇİN YEMEKTE NELER YAPILABİLİR?

Sofra kültürümüzün ailede önemi ile ilgili Din Eğitimi Uzmanı ve Araştırmacı Yazar Eyyüp Beyhan, tasavvufi bir bakışla şu hususların altını çiziyor: “Tasavvufi anlayışta sofra adabı, dervişin yemeğe ibretle bakmasını, gafletten uzak, güzel niyetlerle ve az yenmesini gerektiriyor. Büyüklerimiz yemeği mümkün mertebe aile efradıyla ve mutlaka; besmele çekerek, Allah’ın kendilerine ihsan ettiği nimetlere şükrederek, Yemeği yerken Allah için bedenine can, kan olsun, daha iyi kulluk için güç olsun düşüncesiyle, Nefsinin iştihasıyla değil de Allah’ın huzurunda bulunmanın edebiyle,
Çoluk çocuğunun, aile efradının yanında güzel örnek ve ilgili anne-baba olmakla… Ve daha bunun gibi pek çok güzel düşünceyle ama illa ki gafletten uzak olarak yerlerdi. Bizlere düşen de ahir zamanın şipşak yemekleri, gelişigüzel sofraları, ayaküstü atıştırmaları, tv karşısı soğuk sofraları yerine kendi kültür ve inancımıza uygun olanı tercih etmektir.

Yediklerimiz önce midemizde ardından ruh ve gönül dünyamızda sindirilir. Çok yedikten sonra ibadetten tat alamama yalnızca mide rahatsızlığı ile bağlantılı değildir. Topraktan yaratılan bedenimizin nur ile süslenmesi mucizesi, bedenimize giren maddi unsurlarla iç içedir. Haram lokma almış bedenin yapacağı ibadetlerin tesirli olmayışında bunun da etkisi kaçınılmazdır. Yemeği acıkmak, hasta olmamak, sağlıklı yaşamak gibi nedenlerle yiyoruz ve bazen çok fazla tüketiyor, bazen de geçiştiriyoruz. Oysaki yeme-içme anları hem kendi nefsimiz hem de ailevi bütünlüğümüz açısından son derece önemli. Tasavvufi çerçevede nefis terbiyesinde nasıl ki nefsin beslendiği yemek vakitlerine dikkat edilmiş ise ailenin manevi terbiyesinde de sofra başı edepleri ve muhabbetleri o denli kıymetlidir.”

SOFRAYI KURAN KALDIRSIN DEĞİL, BERABERCE KALDIRALIM

“Sofrayı kuran kaldırsın” deyişi ideal ailede, “Sofrayı beraberce kaldıralım”a dönüşmüştür. Evin en minik üyesine dahi ekmeği götürmek gibi rahatça yapabileceği bir görev verilmesi ile onun da ailedeki paylaşıma katılması sağlanmış olur ve bu tutum minik üyenin aileye duyduğu aidiyet duygusunu pekiştirir. Böylelikle tüm fertler yuvalarında bencilliğin yerinin olmadığını bir kez daha görürler. İleride toplumsal yaşantılarında da sorumluluk alma bilincini geliştirmiş olurlar.

Aile üyeleri yardım alanlarını kendilerine göre daha farklı da düzenleyebilir. Önemli olan evde herkesin bir diğerini düşünebiliyor olması, başıboş, tembel ve miskin ya da fuzuli işlerle çok fazla meşgul bulunmamasıdır. Böyle yardımlaşmalar hem annenin daha az yorulup tükenmemesine hem de ailece etkili vakit geçirmeye vesile olur. Kendisini iyi hisseden anne bu kez de güzel bir çay saatini organize etmek isteyecektir. Anne mükemmeliyetçi ise ve her şeyi tek başına daha iyi yapabileceği düşüncesindeyse, her şeyden şikayet eden, asık suratlı, tahammül gücü zayıflamış, yorgun çehreyle dolaşan bir kadın portresi çizebilir. Böyle durumdaki bir anne/eş bir yandan kendisi yıpranırken diğer yandan ailenin diğer üyeleri için de yuvada olumsuz bir havanın oluşmasına sebep olur.

KAHVATLIYI MUHABBET SOFRASINA DÖNÜŞTÜRÜN

Kahvaltı öğünleri de genellikle birlikte yemeye uygun vakitlerdir. Birlikte kahvaltı etmenin önündeki engeller sıklıkla evde geç uyuyan veya çok uyumak isteyen fertlerin bulunmasıdır. Öyle aileler vardır ki anne sofrayı kurar ve yatağına döner. Biraz sonra işe gidecek olan baba uyanır. Kahvaltısını yalnız başına yapar. Ardından varsa okula gidecek olan diğer üye canı isterse sofradaki yerini alır. Böylelikle modern yaşantının getirilerinden biri olan bireyselcilik olgusu zihinlerde yer etmeye başlar. Böyle bir ailenin mensubu olan çocuklar büyüdüklerinde, özellikle de ergenlik dönemlerinde, anne babaları düşünmeye başlar: Çocukları niçin kendi başına kalmak istemektedir, her kararı kendisi almak, odasına kapanıp sürekli kendi halinde veya bilgisayar gibi vakit öldürücülerle avunmaktadır? Atalarımızın “Hırsızlık yumurta çalmakla başlar” sözünden hareketle diyebiliriz ki bu çocukların davranışlarındaki tuhaflıklar küçük yaşlardan itibaren yer etmeye başlamıştır. Acı olanı da ailelerin bunu istem dışı bir gafletle gerçekleştirmiş bulunmalarıdır.

Eğer beyefendinin çalışma saati olağandışı değilse ve gece boyu uyutmayan küçük çocuk söz konusu değilse, hanımlar ellerinden geldiğince, eşlerini sabah kahvaltısı ile uğurlamalılar. Vakit darlığı varsa daha az çeşitli mütevazı kahvaltı sofrasına, akşamdan uykularını aldıkları düşünülerek çocuklar da çağrılmalıdır. Özellikle de pazar sabahlarına özgü bir gelenek oluşturulduğunda çocukların, “Bizim evde pazar sabahları annem kızartma yapar; babam da her zaman yumurta yapardı” gibi anıları olacaktır.

EFENDİMİZ (S.A.V) YEMEK ANLARINI NASIL RENKLENDİRİRDİ?

Hz. Aişe (r.a) Allah Rasulü (s.a.v) ile paylaştığı anlardan birini şöyle anlatır:

Allah Rasulü (s.a.v) ile yemek yerken zaman zaman bana etli kemik verirdi. Bir süre ben ondan yedikten sonra, kemiği benden alır, çevirerek benim ısırdığım yeri bulur sonra da ağzını benim dudaklarımın değdiği yere koyarak yerdi.” (Müslim)

Hz. Peygamber (s.a.v) ve aile halkı, birbirlerini tamamlayan uyumluluğu her zaman gözetmeye çalışmışlardır. Onların yemeği dahi tatlı anılarla renklenmiş, yuvanın sıcaklığını artıran anlamlı vakitler haline gelmişti. Mutluluk ve genişlik zamanlarında da, zor ve hüzünlü anlarda da her zaman birbirlerinin yanında oluyor, yardımlaşıyor ve birbirlerini destekliyorlardı. Şefkat, merhamet, anlayış, sevecenlik ve nezaketle ebediyet eşini sarıp sarmalıyorlar, birbirleri için en güzel sığınak ve örtü oluyorlardı.


1 yorum

Lütfen kaynak belirtiniz.

Lütfen kaynak belirtiniz. http://www.ailedanismanim.com kaynağını vermenizi rica ediyoruz.

11.10.2010 - Misafir

Konular