Hayır

Hüsâmeddîn Pârisâ Belhî

Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin yüksek talebelerinden ve halîfelerinden. Mevlânâ Hüsâmeddîn de denilmektedir. Hal tercümesi hakkında fazla bilgi bulunmayan Hüsâmeddîn Pârisâ, dokuzuncu asrın ikinci yarısında vefât etti. Kabri Belh şehrindedir.

Hâce Hüsâmeddîn, önceleri Şâh-ıNakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin talebelerindendi. Şâh-ı Nakşibend, bunun mânevî terbiye ve yetişmesini Hâce Alâeddîn-i Attâr'a bırakınca, artık Alâeddîn-i Attâr'ın derslerine devâm etti. O büyük zâtın huzur ve sohbetinde bulunmakla kemâle gelip, zamânının velîlerinden oldu.

Dînimizin emir ve yasaklarına riâyet etmekte son derece gayretli ve titizdi. Haramlardan çok sakınmakla birlikte, şüphelileri de terkederdi. Teheccüd, işrak ve duhâ namazlarını hiç terketmezdi. Çok kerâmetleri görülmüştür.

Herşeyde Bir Hayır Vardır

Bir zamanlar Afrika da ki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının,ister iyi olsun ister kötü,her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi: "Bunda da bir hayır var!"

Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: "Bunda da bir hayır var!"
Kral acı ve öfkeyle bağırdı: