Davranış Bozuklukları

Çocuğunuzun Kendisini Tanımasına Nasıl Yardımcı Olabilirsiniz?

Özgüven eksikliğinin nedeni bir başkası olmaya çalışmamızdır. Bu nedenle bir yalanı yaşarken, kişinin kendisine güven duymamasına hiç şaşmamak gerek. Kendini beğenmiş insanlar ne yapacağını bilemeyen insanlardır."

Anne Wilson Schaef Kişinin kendini tanıması iç özgüven için en önemli etkendir, çünkü:

- gücümüzün farkında olmazsak, kendimizi geliştirip ilerleyemeyiz
- hangi konularda güçlü olduğumuzu bilmezsek, zayıf noktalarımızın başarı ve mutluluk getirecek girişimlerimizi sabote etmesini engelleyemeyiz.

Çocuk kendini tam olarak tanımazsa, büyüklerini memnun etmek amacıyla benimseyip uyarladığı davranış ve tutumların meydana getirdiği "yalancı" bir ben geliştirir. Bunu yaparken de, kendisini keşfetmeye duyması gereken içgüdüsel ilgisini kaybeder ve kendisini rahat hissedemez. En önemlisi, kendine güven için hayati önemi olan "kendisi olma" becerisini kaybeder.

Şimdi, çocuklarımızın iç özgüvenin bu çok önemli niteliğini kazanabilmelerine yardımcı olacak yöntemlere birlikte bir bakalım.

Çocuğa babasının ölümü nasıl söylenmeli?

Çocuk söz konusu olduğunda ölüm olayı anne açısından daha da açıklanamaz bir hal alır. Sadece anne değil, ailenin diğer fertleri de, babasının öldüğünü çocuğa nasıl söyleyeceklerini bilemezler. Sonuçta bu, insanın başına bir kez gelen bir olaydır ve kişiler bu konuda deneyimsizdirler. İlk akla gelen, çocuktan babasının öldüğünü saklamak olur. Çocukların yaşlarına göre, ölüm olayını algılamaları farklıdır.

1-2 yaşlanndaki çocuklar: Babalarının öldüğünü fark etmezler.

Çocuğunuza bağımlı olmayın

Eşlerini kaybeden annelerin, çocuklarına aşırı bağımlılık geliştirdiklerini gözlemliyoruz. Eşini trafik kazasında kaybeden bir anne, çocuğunu servis aracıyla okula göndermiyor, kendisi götürüyordu ve okul ders saatleri bitene kadar okulda bekliyordu. Çocuğunu sokakta oynaması için çıkarmıyordu, kısacası çocuğuna izole bir hayat oluşturmuştu. Yaz tatiline başka bir şehre gitmiyorlar ve her an birlikte, sanki bitişik yaşıyorlardı. Bu durum çocuk için de geçerliydi. Çocuk da annesine o kadar bağımlıydı ki, on yaşında olmasına rağmen, annesini terapi odasına aldığımda, dışarıdaki bekleme odasında oturamıyor, annesinin yanına gelmek istiyordu. Geceleri birlikte uyuyorlar, ayrı odalarda yatamıyorlardı. Bu vaka aşırı bir örnek olabilir ama bazı davranışları tüm anneler yapabiliyorlar. Bu davranışlar arasında;

• Çocukla birlikte yatma,
• Sürekli çocuğun başına kötü bir şey gelecek duygusu ile endişelenme,
• Çocuk için kaygı duyma ve bu kaygıyı aza indirmek için çocuğun günlük yaşamında yapması gerekenleri kısıtlama,

Eşi ölen anneler

Ölüm, yaşayan her insana sevimsiz ve soğuk gelen bir kavramdır. Yaşarken ölümü düşünmek bize acı vereceğinden, savunma mekanizmalarımız o kadar gelişmiştir ki, yaşarken ölümü aklımıza bile getirmeyiz. "Nasılsa benim başıma gelmez" düşüncesi kişiyi hiç ölmeyecekmiş gibi davranmaya ve düşünmeye yönlendirir. Zaten her an ölümü düşünmek sağlıklı bir düşünme biçimi değildir. Kişi her an ölümü düşünerek yaşıyorsa zaten yan ölü anlamına gelir. Psikolojik güçlükleri olan bu kişilerin tedavi olmaları şarttır.

Boşanmadan etkilenen çocukların davranışları

Çocukların, boşanma olayından etkilenme biçimleri farklıdır. Her boşanan ailenin çocuğu davranış bozuklukları geliştirecek diye bir kural yoktur. Anne-babalar boşandıktan sonra da anne-baba olma sorumluluklarını yerine getirmeye devam ettikleri sürece, çocuklarına ilgili ve sevgi dolu yaklaştıkları sürece sorunlar en aza inecektir. İstenen bu olmasına rağmen, çoğu zaman anne ya da baba çocuğa uzak kalır. Çocuk anne-babası-nın güvenim hissedemez. İhmal edilir, ilgiden ve sevgiden uzak kalırsa duygu, düşünce ve davranış bozuklukları geliştirebilir.
Bunlar;

• İçe kapanma,
• Saldırganlık,
• Altına kaçırma,
• Gece korkuları, kâbuslar,
• Hayatın geneline karşı korkular,
• Çocukluk fobileri,
• Çocukların depresyonları,
• Tırnak yeme,
• İştahsızlık ya da aşırı yemek yeme,
• Uyku bozuklukları,
• Öfke nöbetleri,
• Ağlama nöbetleri,
• Okul başarısında düşme,
• Dikkati toplamada zorluk,
• Vurdumduymazlık,
• Aşırı duyarlılık,
• Yaşıtlarla ve çevreyle iletişim kurma sorunları,
• Özgüven eksikliği,
• Kendisiyle ve hayatla barışık olmama,

Kardeş Kardeşi Kıskanır mı?

KARDEŞ KISKANÇLIĞI İNSANLIK TARİHİ KADAR ESKİDİR

İnsanlık tarihinde ilk cinayetin kardeş kıskançlığı yüzünden işlenmesi bu konuyu ciddiye almamızı gerektiriyor. Kabil, babası tarafından sevilen kardeşi Habil’i o kadar kıskanır ki, kıskançlık ateşini ancak onu öldürerek söndürmeye çalışır. Hz. Yusuf’un kardeşleri de kıskançlık duygusuna yenik düşerler, gezmeye çıkarma bahanesiyle götürüp onu evlerinden uzak bir kuyuya atarlar.

Anne babaların üstesinden gelmekte zorlandıkları eğitim problemlerinin başında kardeş kıskançlığı geliyor. Kutsal kitaplar, peygamber çocuklarının bile kardeş kıskançlığına yenik düştüklerini haber vererek, bizi bu konuda uyarıyor.