Gençlerimizin ruh dengesi bozuk

Gençlerimizin çoğunun ruh dengesinin bozulmasının, intiharların, intihar teşebbüslerinin arkasındaki esas sebep ailedir; ailenin çökertildiği için topluma huzur verme görevini yapamaz duruma gelmesidir. Çünkü, aile, ne kadar sağlam olursa, toplum o derece güçlü temeller üzerine kurulmuş olur. Bunun için bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış güçler, ilk tahribatlarına aileden başlarlar.

Aile, toplumun temel taşıdır. Aile, insanların doğup büyüdüğü, yetişip geliştiği ve terbiye gördüğü topluluktur. Bu, topluluk aile fertlerinin olgunlaştığı, bir hayat okuludur. Aile içerisinde her fert birbirinin bilgi ve tecrübesinden faydalanır. Bu faydalanma bir ömür boyu devam eder. Aile, bugün hayat okulu olma özelliğini kaybetmiştir.

Evlerin otelden farkı kalmamıştır. Halbuki, toplumun temeli aile, ailenin temeli ise sadakat, iffet, haya, karşılıklı sevgi ve anlayış gibi manevi değerlerdir. Ailenin zayıfladığı, zedelendiği, vazifelerini yapamadığı zamanlarda gayri meşru serbest münasebetler artmakda, beden ve ruh sağlığı bozuk nesiller toplumu işgal etmektedir.

Nesiller, nerede ne zaman infilak edeceği belli olmayan birer serseri mayına dönüşürler. Benliğinden, milli ve ahlaki faziletlerinden, örf ve an’anelerinden uzaklaşarak, ruhsuz, köksüz ve inançsız yetişen nesiller, aşağılık kompleksi içinde sapık fikir ve yabancı ideolojilerin esiri olmaya mahkumdurlar.

İntiharların, şeytana tapmaların sebebi budur. Köklü, sağlam, milli ve manevi değerlerle donatılan ailelere dayanan milletler, her türlü felaketlere karşı göğüs gererler. Sağlam temellere dayanmayan aileler ve topluluklar, en küçük bir zorlama karşısında runhi bunalımlara düşelerler. Birlik beraberliği sağlayamazlar.

Türk milletinin tarihi boyunca her sahada kazandığı zafer ve başarılarda, Türk ailesinin çok büyük payı vardır. Bunun için Türk aile yapısı, her türlü kötülük ve tuzaklardan korunmalı, milli ve manevi yapısı kuvvetlendirilerek sağlıklı bir şekilde devamı sağlanmalıdır. Son yıllarda bu yapılmadığı gibi, aksine manevi bağ kopartılmaya, yok edilmeğe çalışılmaktadır. Böyle bir aile yapısına sahip toplumdan intihar ve karamsarlıktan başka ne beklenir?

Gençlerimizi bu hale sokan sebeplerden biri de manevi eğitim eksikliğidir. Eskiden bu eğitime ailden başlanıyor, daha sonra cemiyet tarafından tamamlanıyordu. Gençlerimiz şimdi bu ikisinden de mahrumdurlar. Hatta az da olsa gençlerin ailelerinden aldıkları manevi değerler sokakta, çevrede kısa zamanda yok edilmektedir.

Eğitim, yani insanları bazı şeylere alıştırmak, onları kontrol altında tutmak ancak Allah korkusu ile sağlanabilir. Allah korkusu içine işlemiş bir kimse, O’nun bildirdiği kuralların dışına çıkamaz. İnsanları zapturapt altına almada en sağlam yol budur. Asırlardır, ecdadımız toplumdaki birlik beraberliği, huzuru bu yolla sağaldı. Bu yolda boşluk olmaz. Çünkü, Allah korkusu olmayan bir kimse, insanların olmadığı bir zamanda, kanundan kaçabilir. Ama Allahın her an kendisini gördüğünü, yaptığı her hareketin hesabını vereceğini bilen kimse kaçamak yapamaz. Biz şimdi, eskiden olduğu gibi manevi ağırlıklı eğitim veremediğimiz gibi Batı tarzı eğitim de veremedik, “iki cami arasında kalmış beynamaz” gibi olduk.

Hal böyle olunca da, onbeş yirmi yaşındaki gençlerde 70'li yaşların yorgunluğu ve bezginliği görülmektedir. Gençlerin, manevi desteğe, yakın ilgiye ihtiyaçları var. Aileler bu konuda ya çok katı davranıyorlar ya da hiç ilgilenmiyorlar. Ortasını bulan çok az. Katı olanlar hala kendi zamanlarında kaldıkları için her şeyi yasaklamakla bir çare bulabileceklerini zannediyorlar.

Maddi durumu iyi olanlar, gençlere manevi destek verecekleri yerde sınırsız maddi destek veriyorlar. Biz yapamadık bari onlar her istediklerini yapsınlar düşüncesiyle yangına körük ile giderek yeni huzursuzluklara davetiye çıkartıyorlar. Halbuki, yüce kitabımız Kur’ân-ı kerimde, “İnsan, ihtiyaçsız olunca, elbette azar!” (Alak/6-7) buyurulmaktadır. Hadis-i şerifte de, “İşlerin hayırlısı vasat olanıdır.” buyuruldu. Sıkıntılardan, bunalımlardan kurtulmanın yolu, “orta yol”dan geçer. Bu da madde ve mananın her ikisinin de ihmal edilmediği “denge” yoludur. Dinimizin emrettiği yol da budur zaten.


Konular