Zaman Ayırmak

Her bir çocuğun gereksinimine göre zaman ayırın

Çocuğunuz birden fazlaysa, her bir çocuğunuza ayrı zaman ayırabilmeniz çok önemlidir, ancak unutmayın bu zamanı eşit olarak bölmeniz gerekmez. Zamanınızı ve enerjinizi çocuğun gereksinimine göre ayırmanız daha akıllıca olacaktır. Kardeşlerine daha çok ilgi gösterirsek, bir çocuğun benlik saygısına zarar vereceğimiz gibi bir yanlış inanış da söz konusudur. Aslında, bütün insanların eşit olmasına karşın, herkesin aynı ölçüde desteğe ve dikkate gereksinimi olmadığı dersini, çocuklar normal bir aile yaşamında öğrenirler. Ve elbette, eğer çocuk yeterince iç özgüven kazanmışsa, benlik saygısı da, gereksinimi kendininkinden fazla olanlara karşı daha cömert ve düşünceli olma fırsatı verilerek güçlendirilebilir.

Çok değerli zamanınızdan biraz cömertlik yaparak onu önemsediğinizi kanıtlayın

Artık "çok değerli zaman" terimini tüm dikkatimizi çocuklarımızın duygusal, psikolojik ve zihinsel gereksinimlerine (fiziksel gereksinimlerinin aksine) ayırdığımız zaman için kullanıyoruz. Eğer çocuklarınız çok küçük ve zamanınızın en büyük kısmını onların iyi beslenmesine, bezlerinin yıkanmasına ve evinizin hijyen koşullarına uygun temizliğine ayırmak zorunda iseniz, üstelik çalışan bir kadınsanız, çocuklarınızın psikolojik ve zihinsel gereksinimlerine ayıracağınız zaman elbette çok kısıtlı olacaktır. Ancak, zamanınız ne kadar kısıtlı olursa olsun, çocuklarınıza bu anlamda zaman ayırmanız gerekir, çünkü çocuklarınızın kendilerini değerli hissetmeleri için bundan daha etkin bir yol yoktur.

Çocuğunuzdan uzaklaşmayın

Bazı erkekler eşlerini kaybettikten sonra, geçici bir süreliğine çocuklarından uzaklaşırlar. Çocuklarıyla ilgilenmezler, onlarla zaman geçirmeye dayanamazlar. Bazı erkekler ise ilk zamanlar çocuklarını görmeye bile tahammül edemezler. Tamamen psikolojik kökenli olan bu tepki erkeğin kendisine gelmesiyle sona erer. Ancak çok uzun sürdüğü zaman çocuğu da olumsuz etkiler. Zaten annesini kaybetmekten dolayı oldukça örselenen çocuk bir de babasından uzak kalınca kendisini tamamen güvensiz bir dünyanın içinde hisseder.

Eşinizi kaybetmiş olmanın acısı ne kadar büyük olursa olsun çocuğunuzdan uzaklaşmayın. Onun size ihtiyacı olduğunu asla unutmayın. Eşini kaybetmiş bir baba şöyle demişti: "Kızımı her gördüğüm an, eşim aklıma geliyor ve dayanamıyorum." Eğer siz de benzer duygular hissediyorsanız psikolojik yardım almanız gerekiyor demektir.

Çocuğunuzu düzenli görün, zaman ayırın, sevginizi hissettirin

Evden giden ebeveyn (genellikle baba) çocuğunu görmeyi ihmal etmemeli ve onunla olan görüşmelerini belli bir düzene yerleştirmelidir. Çocukla geçirilen zaman nitelikli olmalıdır. Yaşı küçük olan kız çocukların babaları, kızlarıyla birlikte olduğunda ona sevgisini bolca hissettirmeli, onu övmeli ve güzel davranışlarını onaylamalıdır. Ergenlik dönemindeki çocuklarına anne-babalar, kontrol edildikleri duygusunu yerleştirmeli, çocuklarıyla yemeğe gitmeli, sohbet etmelidir.

Çocuğun en büyük ihtiyacı sevgidir. Çocuğun yemek, içmekten daha çok, sevilmeye ihtiyacı vardır. Anne-babası boşanmamış ancak onların sevgilerini hissedemeyen pek çok çocuk var. Bu çocuklarda da davranış bozuklukları oluşabiliyor. Boşanmış olmayı çocuğunuz için risk faktörü olarak görmeyin. Bilin ki, siz ona sevginizi hissettirdiğiniz sürece, ilginizi üzerinden eksik etmediğiniz, ihtiyaçlarını düzenli karşıladığınız, duygularını, düşüncelerini ve hayatınızı onunla paylaştığınız sürece çocuğunuz mutlu bir çocuk olacaktır.

Hayatınızı düzenlerken çocuğunuzu unutmayın

Artık tek kişilik bir yaşam sizi bekliyor diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Artık evli olmayabilirsiniz ama bu artık baba olmadığınız anlamına gelmiyor. Çocuğunuz annesiyle yaşıyor olabilir ama aynı zaman da sizinle de yaşayacak. Bu yüzden hayatınızı düzenlerken çocuğunuzu da göz önünde bulundurmalısınız.

Evinizde çocuğunuzun da mutlaka odası olmalı: Çocuğunuz sizde kalacağı zamanlarda da kendisini evinde hissetmeli. Çünkü ev çocuğun güven duygusunu pekiştiren bir faktördür. Bu nedenle, yaşayacağınız ev bekâr evi gibi olmamalı. Evin bir odasını çocuğunuza ayırmalısınız. Yatağı, giysi dolabı, oyuncakları, çalışma masası, kütüphanesi ve özel eşyalarının olduğu kendisine özel bir oda yapmalısınız.

Hayatınızı pratikleştirin

Tek başına pek çok sorumluluğun üstesinden gelmek koli değil. Hele çalışan bir kadınsanız işiniz oldukça zor demekti Çamaşır, ütü, bulaşık, evin temizliği, evin alışverişi, işyeri,yapmanız gerekenler ve çocuğun ihtiyaçları derken, zaman size yetmez olur. Bir danışanım, haftanın yedi gününün kendisine yetmediğini, sekiz gün olsa daha iyi olacağını söylemişti. Evli kadınlar bile eşleriyle paylaştıkları halde işlerini yetiştiremezlerken, sizin tek başınıza pek çok şeye yetişmeniz oldukça zor olur. Bazen yatağınızı toplamaya bile zaman kalmadan evden çıkıverirsiniz.

Daha az yorulmak, çocuğunuza ve kendinize daha çok zaman ayırmak için evinizi daha pratik hale getirin. Fazla eşyaları kaldırın. Size iş çıkaran tüm fazlalıkları yok edin. Evinizle işiniz arasında çok mesafe varsa, evinizi işinize yakın bir yere taşıyın, böylelikle yolda geçen zamanı kendinize, çocuğunuza ya da başka işlerinize ayırabilirsiniz.

Babalar sevgilerini söylemezler mi?

Beş yaşında sevimli mi sevimli bir kız çocuğu ve ailesiyle terapi çalışmaları sürdürüyordum. Küçük kız neşe dolu, durmadan bıcır bıcır konuşan, sürekli sorular soran, yüzünden gülücükler ve merak ifadesi eksik olmayan, afacan bir çocuktu. Sorun ise, geceleri anne-babasıyla yatmak istemesiydi. Anne-babası çalıştığı için onları çok az gördüğünü , özlediğini ve onlara doyamadığım, bu yüzden de onlarla birlikte uyumak istediğini söylüyordu. Yani bu isteği korktuğundan dolayı değildi.

Sürekli annesine, babasına sarılıp yanaklarına öpücükler konduruyor ve onları çok sevdiğini söylüyordu. Kızı ona her sevdiğini söylediğinde annesi de ona ´´Ben de seni çok seviyorum" diyordu ama babası aynı yanıtı vermiyor, ´´Güzel kızım tatlı kızım" demekle yetiniyordu. Hiç unutmuyorum, bir gün bana "Babalar sevdiklerini söylemezler mi?" diye sormuştu.

Ben de ona "Elbette söylerler" demiştim. "Ama babam hiç söylemiyor ki" derken, cıvıl cıvıl bakan gözleri hüzünle dolmuştu.

Çocuğunuz büyüyor...

İşten eve her dönüşünüzde minik bebeğiniz biraz daha farklı. O artık gözle görülür bir biçimde günden güne büyüyor. Bunu hissedebiliyor musunuz? Bebeğiniz sizi her geçen an daha farklı algılıyor ve size ihtiyacı daha da artıyor. Bunu görebiliyor musunuz? Eşiniz size onunla biraz ilgilenmenizi söylediğinde, eşinizin bu isteğini mantıklı mı buluyorsunuz, yoksa küçücük bir çocuğun size ne gibi bir ihtiyacı olabileceğini mi düşünüyorsunuz? Çocuğunuzla oynuyor ve onunla güzel zamanlar paylaşıyor musunuz; yoksa o annesinin eteğinin dibinde mutfakta dolaşırken, siz de ayaklarınızı uzatmış televizyonda akşam haberlerini mi izliyorsunuz?

Çocuğa sevgiyi davranışlarla göstermek

Bir koca düşünelim, karısına sürekli "Canım, hayatım, her şeyim" sözcüklerini kullanıyor ancak bu sözcükleri davranışlarıyla pekiştirmiyor. Akşamları sürekli eve geç geliyor, esinini hiçbir sorunuyla ilgilenmiyor, ona zaman ayırmıyor. Bu durumda kadının, kocası tarafından sevildiği hissi ne derece güçlü olabilir ki? Çocuklar için de aynı tablo söz konusu. Çocuğunuza sadece sevgi diliyle yaklaşmak değil, ağlayıp üzüldüğünde yal da mutlu olduğunda sadece ona sarılmak değil, aynı zamanda ona ifade ettiğiniz bu sevginizi davranışlarınızla da pekiştirmeniz gerekiyor. Biliyorum, içinizden "Anne olmak ne kadar da zormuş" diyorsunuz ama inanın bana, bu çok içgüdüsel davranışlarla anne olmayı hem daha çabuk hem daha kolay öğrene çek, hem de anne olmanın keyfine varacaksınız, çünkü anne olmak gerçekten de süper keyif verici bir uğraşı.

Çocuğa sevgiyle dokunmak

Babamın bana sarıldığını hiç hatırlamıyorum. Bizim evde kimse kimseye dokunmazdı. Annem bizi babamdan gizli gizli sever, öperdi. Annem çok katı bir kadındı, bir kez olsun beni öptüğünü ya da bana sarıldığını hatırlamam.
Ne acı değil mi? Üstelik hüzün verici. Aynı evi paylaşan anne-baba ve çocukların birbirlerine hiç sarılmadan ya da birbirlerini hiç öpmeden, hayatlarının çok önemli bir bölümünü geçiriyor olmaları inanılmaz gibi görünüyor. Tıpkı sevgi sözcüklerinde olduğu gibi; sarılmak, öpmek anlamında da bebeklere cömert davranıyoruz, ama bebek çocuk olmaya başlayınca bu cömertliğimiz birden cimriliğe dönüşüyor. Çocuk ergen ve genç olduğunda ise, ondan birkaç adım geri duruyoruz.

Çocuğunuzun Dil Gelişimini Biliyor musunuz?

İnsanı diğer canlılardan ayıran tek bir gelişim süreci var, o da dil gelişimi. Hayvanlarda motor ve duyusal gelişim sürecinin olduğunu biliyoruz. Oysa dil gelişimi sadece insanda var. Hepimiz sosyal varlıklarız ve birbirimizle iletişim kurmaya ihtiyacımız var. Birbirimizle iletişim kurmanın tek yolu; karşı tarafa duygu, düşünce ve isteklerimizi net ve açık bir şekilde ifade etmek.

Konuşmak kendimizi açıkça ifade etmenin zorunlu şartı. Konuşmadan ne yetişkinler ne de çocuklar iletişime geçebilir.! Konuşmazsak çocuğumuz bizi anlamayacağı gibi, çocuğumuz, konuşmazsa biz de onu anlamayız. Ancak bazen beklentiler o j kadar yoğundur ki, önyargılar o kadar çoktur ki, anne-baba kendi doğrularına o kadar tutunmuştur ki, çocuk konuşsa bile anlaşılmaz ya da yanlış anlaşılır.

Annenin en çok yakındığı faktör: zaman

Günümüzde zaman insanlık için en önemli değer haline geldi. Herkes zamanla yarışmakta. Kişinin yapması gerekenler çoğaldıkça, zamanı iyi kullanma becerisini de geliştirmesi gerekiyor. Yaşam zaman üzerine kurulu. İşimize, gereksinmelerimize, hayattaki sorumluluklarımıza ayırdığımız zaman, sevdiklerimize ayırdığımız zamandan daha çok. Daha iyi bir yaşam, daha konforlu bir yaşam, daha zengin bir yaşam hedeflerine doğru ilerlerken, doğal olarak, eşimize, anne-babamıza ve çocuğumuza kalan zaman azalmakta. Çocuğumuza daha iyi bir okul, daha iyi bir eğitim isterken, çocuğumuzu da zamanın koşturmasına salıverdiğimiz kesin bir gerçek.

Anne olmayı nasıl öğreniyoruz?

Peki, ya anne olmak? Anne olmayı nasıl öğreniyoruz? İçgüdüsel mi? İsteyerek mi? Zorunda olduğumuz için mi?
Davranış bilimcilere göre anne olmak duygusu bir içgüdü, ama aynı zamanda kendi annemizi model alarak öğrendiğimiz bir duygu ve davranış örüntüsü. Küçük kız çocuklarının oyunlarını gözlemlediğimizde, kollarında oyuncak bir bebek ve onu yedirip içirdiğini, uyuttuğunu görürüz. Küçük kızlar evcilik oyunlarında hep anne olur, bebeklerine bakar ve onları korur. Burada hem içgüdüsel bir motivasyonun hem de model alma davranışının birlikte yaşandığını görüyoruz.

Baba bana borc para verebilirmisin ?

Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna "Bu senin işin değil" diyerek karşılık verdi. Çocuk dayattı:

- "Babacığım lütfen bilmek istiyorum" dedi.

Adam: "Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum."

Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu:

- "Peki babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?" dedi.

Adam, daha çok sinirlendi:

- "Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat."

Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı:

- "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?" dedi kendi kedine.

Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan çocuğuna, uyuyup uyumadığını sordu.

- "Hayır uyumuyorum" diye yanıtladı çocuk.

Sevgiyi öldüren evlilik değil

Evlilik çok yönlü bir kurum ve ana maddesi sevgi. İki kişi çeşitli şartların sağlanmasıyla evlenmeye karar verdiğinde sevgiye götüren ilk elektriklenme diye tarif edilen çekim başta olmuşsa, birbirlerine sevgi duyuyor ve iyi anlaşıyorlarsa her şey bir başka güzel gelişir.

Evlilik hazırlıklarında bir başka heyecan, başka bir mutluluk hemen fark edilir. Sevgiyle ışıldayan gözler, birbirini görmek için can atan, beraber olmak, birlikte konuşmak, gezmek için her fırsatı değerlendiren, sevgilerini ifade etmek için en güzel sözleri, en anlamlı hediyeleri seçen eşler. Pekiyi bu kadar mutlu ve güzel başlayan, her iki tarafın da sevgiyi doya doya hissettikleri ve yaşadıkları bir ilişkide sevgi evlilikle biter mi?