İstikbal gençlerdedir!

Şair ne demiş: Sahipsiz olan memleketin batması haktır/ Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır. Vatana sahip çıkmak önce gençlere sahip çıkmakla başlar. Bu da, vatanını, milletini, devletini seven gençler yetiştirmekle olur. Eğer gençlere sahip çıkılmaz, örf - adetlerimize, ananelerimize, milli kültürümüze uygun yetiştirilmezse, boşluk meydana gelir. Meydana gelen bu boşluğu da birileri doldurur... Hiçbir kap boş kalmaz.

Nasreddin Hoca’nın yaptığı gibi, testiyi kırmadan önce, tedbiri almak gerekir. Testi kırıldıktan sonra, ah, vah etmek testiyi geri getirmez. Bugün bazı gençlerimiz, yanlış yollara sapmışsa, şunun bunun maşası olmuşsa, kabahat sadece onların değil; fert fert hepimizin bunda payı vardır. Gençlerimize sahip çıkmanın en verimli devresi de fırtınaların estiği üniversite çağıdır.

Bu dönemi kazasız belasız atlatan genç, hayata atılmış, artık yolunu çizmiş olur. Çeşitli zararlı akımlardan etkilenmesi mümkün olmaz. Aksi takdirde, her türlü olumsuzlar beklenir. Mesela, son zamanlarda, “ anne - baba katili evlad” haberleri çoğalmaya başladı. Babasını öldüren cani, annesini bıçaklayan sarhoş... gibi haberler eksik olmuyor. Hele geçenlerde Isparta’da işlenen bir vahşet vardı ki, okurken insanın tüylerini diken diken ediyor. Üç kız kardeş, annelerinin yardımı ile babalarını öldürüp cesedini parçaladıktan sonra yakıp küllerini çöpe atmışlar. Akıllara durgunluk veren bir vahşet... Cinnet getirdi, şuuru yerinde değildi desek, dört kişi birden nasıl cinnet getirir?

İnsan ne söyleyeceğini ne yazacağını bilemiyor. Eskiden bırakın böyle vahşetleri, sıradan bir cinayet bile çok nadir olur, aylarca gazetelere konu olur, tefrikası yapılırdı. Bir toplum bu hale nasıl geldi, ister istemez insanı düşündürüyor. İlk akla gelen de, maneviyat eksikliği, iman zafiyeti oluyor. Halbuki, ana-baba zâlim de olsa, bırakın onlara karşı gelmeyi, onlarla sert konuşmayı “Öf” bile dememeyi emrediyor dinimiz. Ana- babanın da kabahati, yanlışlıkları olabilir. Bunlar, onlara zulüm yapılmasına, hele hele eziyet edilmesine, öldürülmesine hiçbir şekilde mazeret teşkil etmez.

Her işte olduğu gibi burada da ölçüyü bildiriyor Peygamberimiz: “Anam-babam çok şefkatsiz, onlara nasıl itaat edeyim?” diyen bir kimseye, Resulullah efendimiz, “Anan seni 9 ay karnında taşıdı. 2 yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. Giyimini, yemeni- içmeni temin etti. Sana dinini, imanını öğretti. Seni islâm terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?” buyuruyor.

Yine Peygamberimiz, “ya Resulallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum?” diye soran kişiye de şu cevabı verir: “Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekliyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevab ihsan eder.” Bir kimse de, “Ya Resulallah, ana-baba, evladına zulmetse de rızalarını almayan Cehenneme girer mi?” diye sorunca, Efendimiz, cevaben 3 defa “Evet zulmetseler de rızalarını almayan Cehenneme girer” buyurdu.

Resulullah efendimizin bu sözlerinden anlaşılıyor ki, ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmek ve onlara iyilik etmek zorundayız. Kitabımız Kur'an-ı kerimde, Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olamayacağı bildirildi. İşin başka bir yönü de, kişi, ana-babasına nasıl muamele ederse, çocukları da ona öyle muamele ederler. "Eden bulur" "Ne ekersen onu biçersin" gibi güzel ata sözlerimiz vardır. Birisi bir yerde babasını dövüyordu. Etraftan yetişenler,
- Bu ne hal, utanmıyor musun, insan hiç babasını döver mi, diye oğluna bağırdılar. Babayı oğlunun elinden kurtarmak istediler. Fakat babası, onlara dönüp o perişan haliyle dedi ki:
- Bırakın! Ben de burada babamı döverdim. Şimdi de aynı yerde evladım beni dövüyor. Onun suçu yok. Ben kendi yaptığımın cezasını çekiyorum.

Anasına-babasına asi olan, evladından hayır görmez. İşleri hakkında istişare etmeyen ihtiyacını elde edemez. Ailesini idare etmeyen hayatın tadını bulamaz. Ananın-babanın kalbini kırmamalıdır. Çünkü evladın saadet ve felaketi, onların kalblerinden doğan sözdedir.

Ana-baba hasta ise, ihtiyar ise, onlara yardım edip saadetin onlardan alınacak hayır duada olduğu bilinmelidir. Eğer onları incitip, beddualarını alırsak, dünya ve ahiretimiz harap olur. Atılan ok tekrar geri gelmez.

Onlar hayatta iken, kıymetini bilmeliyiz. Beddualarını almak çok tehlikelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Ana-babanın çocuğuna ve mazlumun zâlime olan bedduaları, reddolmaz.” Bütün bunlara rağmen, bir baba ne kadar kötü olursa olsun nasıl öldürülebilir, cesedi nasıl yakılabilir akıl alacak gibi değil!..


Konular