Sokak

“Eti de benim, kemiği de...”

Ziyaretine gittiğim arkadaşın öfkeli sesi, dükkânının dış kapısından bile duyuluyordu:

- Senin adam olacağın yok. Tamircinin yanına vereyim de gör gününü... İçeri girdiğimde, bu sözleri, ortaokul ikinci sınıfa giden oğluna söylediğini gördüm. Kendisine sordum:

- Hayrola, ne bu şiddet bu celâl Ali Bey?

- Hiç sorma, bunların yedikleri önünde, yemedikleri arkalarında; buna rağmen doğru dürüst okula bile gitmiyorlar. Öğretmeni aradı, dün okula gitmemiş. Onun için kızdım. Böyle devam ederse tamircinin yanına vereceğim. Para nasıl kazanılıyormuş öğrensin.

- Ali bey, sen hangi zamanda olduğumuzu unuttun her hâlde. Sorarım sana, gözün arkada kalmadan, “Eti senin, kemiği benim” deyip çırak olarak verebileceğin bir yer kaldı mı? “Eti de, kemiği de benim” devri başladı artık. Sen 30 yıl öncesine takılıp kalmışsın.

- Neden kalmasın? Sen çok kötümsersin!

- Sen kendinden pay biç. Yanında çalışan çocuklarla gereği gibi ilgilenebiliyor musun? Tabiî ki ilgilenemiyorsun. Sen neysen başkaları da öyle... Bunun üzerine arkadaş, içtenlikle sordu:

Avrupa kadını sokağa niçin çekti?

Bir vesile ile tanıştığım konfeksiyon atölyesi sahibine, kaç kişi çalıştırdığını sorduğumda, “25’i kadın 5’i erkek olmak üzere, toplam 30 kişi” dedi. Sonra da, “İhtiyaç sahibi, çaresiz birçok kadının, kızın ekmek kapısı oluyorum, çok dua ediyorlar zavallılar.” diye ilâve etti:

Başka bir işle meşgul olan yanımdaki arkadaş, müdahale ederek konfeksiyoncuya sordu:

- Size bir şey soracağım. Burada biz bizeyiz. Lütfen soruma samimî bir şekilde cevap verin. Özellikle kadın çalıştırmanızdaki gerçek sebep nedir?

Adam önce cevap vermekte tereddüt etti. Arkadaş tekrar ikaz etti:

- Cevap vermek zorunda değilsiniz. Fakat cevap verecekseniz, gerçek sebebi söyleyin lütfen.