Şehadet

Sen!

Sen zincirlerde bağlansanda dostluğunu gecelerde faş et! Aşk yolunda ölmeye gelsende vefânı “lâ ilâhe illallah” busenle ölümsüzleştir! Açlık miğdene vursada sen ruhunu Aşk’ın sofrasında doyur!



Nerede o yeminler? Nerede o duağı açılmamış geceler? Nerede o fistanı henüz yere değmemiş heceler? nerede? Nerede, doğdugu gece kelâma saklanan bilmeceler? Nerede cepheden geri dönmeyen Şehit olmuş sözler? Hüdâya yemin olsun ki halvete çekilmiş erenlerin, lafızların atıflarından bile başları döner.. keşke O halvetin baş döndürücü iştiyâkinda Aşk’a sermest olanlardan olsaydın!



Sen gökte ki kameri seyre dalsan da kelâmın kaleme naz eden edâsı kesilir. Ne kaf! Ne mim! Nede ra! Mâna âleminin tılsımıdır. Elif! Elifi idrak edenler kelâmı çözerler. Ondan mahrum olanlar ise gerisinde bir ömür tüketirler! Yazık!

Şüheda...

Her şey farklı olmalı… Alışılmışın dışında olmalı…

Sıradan değil, sınırlı değil, basit hiç değil; her şey olağan üstü olmalı.

Sonra Sen gelmelisin…

Ben Seni en kutlu mekânda karşılamalıyım…

Tıpkı asırlar önce Sümeyye’ye giderkenki duruluğunla gel yanıma

Melekler ayarlamalı bu buluşmayı…

Zaman donmalı… Hayat durmalı…

Çünkü sen geleceksin Sen… Ey Dualarımdaki Yâr…

Gelişinle duyduğum sevinç çığlığı yüreğimde yankılanmalı…

Sen yürek çarpıntım… Bir ömür ulaşamadığım baharımsın…

Uzun kara gecelerimi sabaha çeviren düşümsün…

Zemheri soğuklarımın asi kardelenisin...

Uğruna nice sevdalardan geçtiğimsin…

Sana kavuşmam büyük bir buluşma olsun…

Sessiz olsun… hatta kimse bilmesin... Yaradan’dan başka…

Adım senin adınla anılsın Rab katında…

Senden gayrisi olmasın bende… Senden sonrası olmasın…

Kirlerden arındırırken beni; şeytan ağlasın günahlarıma…

Serin sular misali ak içime… Damlat yüreğime mis kokunu…

Kurtar sevdamı yabancı gölgelerden