Mahkemeden Balayına

Ünlü aile danışmanlarından Gary Chapman, Zig Ziglar, Susan Heitler, yazdıkları kitaplarda öyle umutsuz olayların çözülüp mutluluğa dönüştüğünü anlatırlar ki, şaşar kalırsınız. Hatta aile danışmanları, sorunu çözülen kişilerce "mûcize adam" olarak tanıtılır. Çünkü, yüzde yüz bir boşanmayı engellemiş, neredeyse birbirinden nefret eden iki kişinin tekrar birbirini sevmesini sağlamış ve geçinemeyeceklerine kesin inanmış eşlerin mutlu olmalarına vesile olmuşlardır.

Oysa onlar "mûcize adam" değildirler. Başardıkları da olağanüstü bir zafer değil, herkesin yapabileceği bir "iç fetih"tir. Onlar, zaten her insanın içinde var olan hazineyi göstermiş, zenginliğe dikkat çekmiş ve yararlanma yöntemini anlatmışlardır.

Şimdiye kadar kitap, gazete, dergi, radyo ve televizyon yoluyla milyonlarca aileye ulaştım. Telefon ve bizzat görüşerek binlerce ailenin sorununu çözmeye çalıştım. Birbirinden ilginç olaylar dinledim. Anlatanlar tarafından öylesine umutsuz vak'alar gördüm ki, az bir çabayla muhteşem bir mutluluğa ulaşıldı.

Bir insan, boşandığı eşiyle tekrar evlenir mi? "Artık sevmiyorum, artık geçinemiyoruz, yapamıyoruz" dediği bir insanla tekrar bir araya gelir mi?

Evet, tekrar bir araya geldi ve tekrar evlendi. Çünkü, huzur ve mutluluğun nasıl elde edileceğini keşfetti. Çünkü, saadetin bedelini ödedi.Boşanmanın eşiğindeki aileler, görüşmelerimiz sonunda ayrılmaktan vazgeçti ve benzersiz bir mutluluk yaşamaya başladı.

Şimdi yaşadığım canlı bir örneği vereyim ki, umutsuz olmayın. Kendinizi çaresizliğe mahkûm etmeyin. Korkmayın. Hiçbir zaman her şey bitmez. Bütün yolların kapandığını sandığınız bir zaman bile yeni çıkışlar, açık yollar vardır. Yeter ki siz isteyin; Allah istediğiniz her şeyi verebilir.Başka kimselerce tanınmaması için vereceğim bu örnekteki isimleri ve benzeri tanıtıcı unsurları değiştirerek yazacağım.

Ahmet'le Ayşe 12 yıllık evliydiler. 10 yaşında, Burak isminde bir çocukları vardı. Erkek başarılı bir şirketin sahibi ve yöneticisi, kadın ev hanımıydı.

Bir akrabalarının ısrarlı teşvikleri üzerine görüşmeye başladım. İkisi de iyi bir aile ortamında yetişmiş, küçüklüğünden itibaren ahlâkî terbiye almış, dünyanın en iyi insanlarıydılar. Evliliklerine iyi insanlar vesile olmuş, güzel istihareler ve rüyalarla umutlanarak yola çıkmışlardı. Mutlu olmaları için bir engel yoktu.

Ne var ki, mutsuzdular ve yaklaşık iki yıldır ayrıydılar. Üstelik Ayşe Hanım boşanma davası bile açmıştı. Anne ve babanın ayrı yaşamasına en çok üzülen çocukları Burak idi.

İlk görüşmemizde eşleri tanımaya ve sorunun nereden kaynaklandığını çözmeye çalıştım. Ahmet Bey, son derece duygusal, kibar, eşine ve çocuğuna karşı düşkün birisiydi. Hanımını çok takdir ediyor, ondan övgüyle söz ediyordu. Aralarında çıkan sorunlar yüzünden eşinin birkaç kez evini terkedip annesigile gittiğini, her defasında gidip aldığını söylüyordu.

— Ama hocam, dedi. Artık bu sefer gidip almak istemiyorum. Çünkü hep ben adım atıyorum. Fakat siz derseniz ki, yine gidip alın, tamam, onu da yaparım.Bu arada kendi hatalarını da itiraf etmekten çekinmiyordu:

— Benim işlerim çok yoğun olduğu için eve geç geliyorum. Bazen birkaç gün süren iş gezilerim oluyor. Eşim bunlardan çok rahatsız.İşi üzerinde konuştuk biraz. Aslında onu eve geç gitmek zorunda bırakan birçok işi, elemanlarına yaptırabilir, bir kısmını da birkaç dakika ayırarak telefonla halledebilirdi. Kendisini tamamen işe vermişti, şirket binasından ayrılsa, iş yeri batacaktı sanki.Gerçi işinde yoğun çalışması da eşi ve çocukları içindi. Ama birçok erkeğin düştüğü hataya düşmüştü. Çünkü, her ne sebeple olursa olsun ev dışındaki yoğun uğraşlar, erkekleri ailesiyle ilgilenmekten alıkoyuyordu.

— Eşin senden ne istiyor, diye sordum.

— Düzenli olarak eve gidip gelmemi istiyor. Kendisine ve çocuğuma yeterli sevgi ve ilgi göstermediğime inanıyor.Aslında bütün kadınların istediği, ilgi, sevgi ve eşiyle birlikte zaman geçirmekti. Nitekim Ayşe Hanım'ın en çok üzerinde durduğu konular da bunlardı. Şikâyetlerini şöyle sıralıyordu:

— Evini aşırı derecede ihmal ediyor. Bazen iş yoğunluğundan günlerce gelmiyor. Eve geldiğinde de aşırı misafir getiriyor. Ben misafiri severim. Ama her şeyin bir ölçüsü olmalı. Kocamla birlikte yalnız kalmak, sohbet etmek, baş başa yemek yemek istiyorum.Birlikte zaman geçirememek, hem iletişimsizliğe, hem çatışmaya sebep oluyordu.

— Peki, eşinizden neler istiyorsunuz, diye sordum.

— Öncelikle sevgi, ilgi, aile sorumluluğu, bize zaman ayırmasını ve paylaşmasını istiyorum, dedi. Evdeyken bazı işlerle ilgilenmesini, yemeğe ve kahvaltıya yardım etmesini arzu ediyorum.Tabiî bazı erkekler ev işlerine yardım konusuna soğuk bakabilirler. Oysa hanımların bu isteği, ille de ihtiyaçları olduğu için değildir. Zaten kimi erkek birçok ev işini beceremez. Kadınların bunu istemesi, yardımın yanı sıra birlikte zaman geçirmek, sohbet etmek, duygularını anlatmak içindir.Taraflara birbirlerinden neler beklediklerini anlattım. Bunları yapmanın o kadar zor olmadığını, karşılıklı bir uzlaşmayla kolayca üstesinden gelinebileceğini ifade ettim. Önce Ömür Boyu Aşk isimli kitabımızı okutarak başladım. Daha sonra evlilik ve aile sorunlarına dair başka kitaplar okuttum.

— Her kitap bir ayna ve terazidir, dedim. Bunlarla kendi davranışlarınızı tartacak, ne olduklarını göreceksiniz. Her kitaptan sonra ikili ilişkilerde çok önemli olan prensipleri gördüler. Kitaplardaki gerçekler, onlara yepyeni bakış açıları kazandırdı.

Ahmet Bey, her ne kadar "Siz isterseniz eşimi gider getiririm" demişse de, ben ondan böyle bir fedakârlık istemedim. Çünkü benim izlediğim stratejiyle daha büyük fedakârlıklar yapacaktı.

Ayrılmış bir aileyi teşvik edici birkaç cümleyle, ibretli birkaç olayla birleşmeye ikna edebilirsiniz. Fakat birlikte yaşamanın kültürel alt yapısı kazanılmamış, belirli alışkanlıklar edinilmemişse sonuç değişmeyecektir. Geçici çözümler yerine köklü bir değişim gerekir.İşte görüşmelerimiz ve okunan kitaplar, çok yönlü ve kalıcı bir değişimi gerçekleştirmek içindi. Onlara her şeye yeniden başlamalarını önerdim:

— Sanki yeni tanışmış gibi, birbirinize jestler yapın. Birlikte yemeğe çıkın, gezin. Âdeta nişanlılık döneminde yapamadığınızı şimdi yapın. Birbirinizi tanımaya ve anlamaya çalışın.Bir gün Ahmet Beyin küçük bir trafik kazası geçirdiğini öğrendim. Eşiyle diyalogları tamamen kopmuş, aylardır konuşmuyorlardı. Bu kaza diyaloğun başlamasına vesile olabilirdi. Eşine:

— Beyiniz kaza geçirmiş, cep telefonuna bir geçmiş olsun mesajı atarsanız, çok iyi olur, dedim.Kabul etmeyeceğinden endişe ediyordum. Ama, Ayşe Hanım beklediğimden de olumlu yaklaştı.

— Mesaj yerine konuşsam olmaz mı, diye sordu.

— Çok daha güzel olur. Belki konuşmayı istemezsin diye mesaj çekmeni istemiştim.Telefonu çocukları açmış. Bir müddet sonra:

— Babacığım, sana bir sürprizim var. Bak şimdi sana kimi vereceğim, diyerek telefonu annesine vermiş. Kısa bir geçmiş olsun ve hal hatır sorma faslını güçlükle tamamlayabilmişler. İkisi de ağlamaktan konuşamaz bir durumda imişler. Ahmet Bey sonunda:

— Şimdi konuşamayacağız, daha sonra görüşelim, demiş.Duygusal yoğunluk biraz sakinleşince uzun bir telefon görüşmesi yapmışlar.

Bunu bana anlattıklarında çok sevindim. Demek ki, aralarındaki sevgi bitmemişti. Bilhassa sadakat ve vefa duyguları çok köklüydü. Sadece iki tarafın beklentilerine uygun bir davranış eğitimi gerekiyordu. Bu görüşmelerin sonucundan oldukça ümitliydim.Nitekim benim beklediğimden daha önce güzel gelişmeler olmaya başladı. Bir konferans için Üsküdar'a gidiyordum. Tam Boğaz Köprüsünde iken telefonum çaldı. Arayan Ahmet Beydi.

— Hocam, dedi. Kusura bakmayın, sizi yemeğe çağıramadım.Şaşırmıştım. Beklediğim bir yemek daveti yoktu.

— Hayırlısı, dedim. Ne yemeği?— Biz şimdi Hidiv Kasrında yemek yiyoruz da... Kiminle biliyor musun?

— Eşinle mi, dedim

.— Evet, dedi.

Doğrusu, bu benim için yemek davetinden daha güzel bir müjde idi. Eşlerin birlikte yemek yemesi, güzel diyalogların başlangıcı olmuştu. Çeşitli vesilelerle karşılıklı hediyeleşmeler, mesajlar, telefon konuşmaları, geziler, yemekler devam ediyordu.

Her görüşmemizde geçen günlerin nasıl değerlendirildiğini, hangi kitapların okunduğunu, bundan sonra neler yapmak gerektiğini konuşuyordum. Eşler, birbirini sevip önemsemenin ve nitelikli beraberliğin sırrını keşfetmişlerdi. Daha doğrusu içlerinde hapsettikleri sevgiyi, çeşitli davranışlarla birbirlerine hissettiriyorlardı.Tabiî ki, uzun zamandır ayrı olan anne ve babasının, neredeyse yeni tanışmış liseli âşıklar gibi buluşmalarına en çok sevinen çocukları Burak'tı. Anne ve babasını çok seven Burak, bu ayrılığa çok üzülüyordu. Hatta bir keresinde annesine:

— Eğer babamla bir araya gelmezsen, intihar edeceğim, demişti.Babasıyla buluştuğunda ise, şöyle diyordu:

— Babacığım, ben asla intihar etmem. Annemi razı etmek için öyle söyledim.Son günlerdeki olumlu gelişmelerden dolayı bayram ediyordu. Üstelik bu sıkı ilişkileri çok güzel yorumlamıştı. Bir gün babasına şunu sormuştu:

— Baba, sen anneme âşık mı oldun?İşte olayın en özlü ve anlamlı ifadesi buydu. Eşler birbirine âşık olmuştu. Yüreklerinde zaten var olan, ama yanlış davranış ve yanlış anlamayla bitme noktasına gelen sevgiyi yok olmaktan kurtarmışlardı. Mutluluğu nasıl yakalayacaklarını fark etmişlerdi.Bir müddet sonra Ahmet Bey'den yeni bir telefon daha aldım. Yine müjdeli bir haber verdi:

— Hocam, biz balayına çıkıyoruz. Bir aylık gezi ve tatil programımız olacak.Bu müthiş bir haberdi. Bu sırada hâlâ ayrıydılar. Yeni tanıma ve sevme sürecini tatille taçlandırıp, muhteşem bir beraberlikle ölesiye ayrılmama yemini edeceklerdi. Tatilden döndüler ve çocuklarıyla birlikte son görüşmemizi yaptık. Gelinen noktayı değerlendirdik ve bundan sonrasını konuştuk. Aralarındaki ilişkiler çok olumluydu. Ancak hiçbir mutluluğun sonsuza kadar garantisi yoktu. Her zaman dikkatli olmak, huzurumuzu tehlikelerden korumak ve daha iyiyi yakalamak için gayretli olmalıydık.Onlara son tavsiyem şu oldu:

— Bundan sonraki süreç çok önemli. İkiniz de her şeyin daha iyi olması, sorumlulukların yerine getirilmesi için olağanüstü titiz olun. Mutluluk, karşılıklı beklentilere verilen olumlu cevapla meydana gelir. Beklentilerinize cevap verebilmek için aşırı derecede özen gösterin. Ailenize yapacağınız yatırım, size huzur ve mutluluk olarak geri dönecektir. Eğer birinizden kaynaklanan olumsuz bir durum olursa, sakın eskiye döndük korkusuna kapılmayın. Yine olumlu davranışınıza devam edin ve karşıyı anlamaya çalışın.

İkisinin de huzur ve neşesi, tebessüm eden çehrelerine yansımıştı. Dualarla uğurladım. Daha sonra birkaç kez telefonla görüştüğümüzde çok iyi olduklarını öğrendim ve mutlu oldum.

Aradan birkaç ay geçince onları tanıyan birisine nasıl olduklarını sordum.

— Konuşmaya korkuyorum hocam, dedi.Niçin korkuyordu, endişe ettim.

— Acaba olumsuz bir durum mu var, diye sordum.

— Hayır, nazar değmesinden korkuyorum.Rahatlamıştım. Demek ki nazar değmesinden korkulacak seviyede bir mutluluk vardı. İsteyip gayret edince Rabbim ne saadetler ihsan ediyordu.



Cemil Tokpınar


2 yorum

Karı koca birlikte tatile

Karı koca birlikte tatile cikarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar


Tatillerinin ikinci gununun akşamı guzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar.


Birkac saat sonra kadin uyanir ve kocasini da uyandirir. Adam uyku sersemidir;


guzel bir ruyadan uyandirildigi icin de biraz kizgindir: "Ne oldu? Ne istiyorsun?" diye sorar.


Yukariya bak ve bana ne gordugunu soyle." Adam gokyuzune bakar ve cevap verir:

-"Bunun icin mi uyandirdin beni?. Baktim iste.


Bir suru yildiz görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yildiz.


Karisi tekrar sorar. Peki, bu sana neyi gosteriyor?


Artik iyice uykusu kacan adam biraz dusunur ve cevap verir:


"Teolojik olarak Allahin kudretini ve kendi acizligimizi goruyorum.


Felsefi olarak, evrenin sonsuzlugunu ve onun karsisindaki onemsizligimizi goruyorum.


Astronomik olarak galaksilerin, yildizlarin, gezegenlerin varligini goruyorum.


Yildizlarin konumuna bakarak saatin 3 oldugunu goruyorum.



Meteorolojik olarak da bugun havanin cok guzel olacagini goruyorum.


Niye sordun bunu bana?


Sana neyi gösteriyor?


- of necati of... çadırımızı çalmışlar !!!

01.07.2007 - Misafir

Bu Kadınlar İnsanı

Bu Kadınlar İnsanı Öldürür(müşş :)))


DURUM 1

Kadın : Günün nasıl geçti hayatım?

Erkek : İyi…Değişik bir şey olmadı.

Kadın : Yani?

Erkek : Yani ne?

Kadın : Değişik ne olmadı?

Erkek : Bu nasıl soru şimdi, ne demek "Değişik ne olmadı?"

Kadın : Evet ne demek, ben de onu soruyorum zaten.

Erkek : Olmayan şeyleri mi anlatmamı istiyorsun?

Kadın : Olan şeyleri anlatmadığın çok açık.

Erkek : “Değişik bir şey olmadı “ dedim ya.

Kadın : Duydum, sağır değilim.

Erkek : Sabrımı mı sınıyorsun?

Kadın : Buna gerek var mı? Sen her zaman patlamaya hazır bir bomba, ben de
seni sinirlendirmemek için sürekli çaba sarfetmek zorunda olan zavallı.

Erkek : Yöntemlerini gözden geçirmeni tavsiye etmek zorundayım.

Kadın : Sen biraz daha sakin olmaya çalışsan nasıl olur?

Erkek : Bu konuşma başlayana kadar gayet sakindim.

Kadın : Seni ben sinirlendirdim yani.

Erkek : Ben öyle birşey demedim. Bu konuyu kapatabilir miyiz lütfen?

Kadın : Kapat kapat, bunu da örtbas et bakalım.

Erkek : Evet, bugün ne olmadığını anlatmamak için konuyu değiştiriyorum.

Kadın : Şimdi bir parça dürüst davranmaya başladın işte.

Erkek : Yemekte ne var bugün?

Kadın : Değişik bir şey yok.

Erkek : ....



DURUM 2

Kadın : Canım çok beklettim mi?

Erkek : Önemli değil aşkım, ben de gazetemi okudum.

Kadın : Merak etmedin mi?

Erkek : Neyi?

Kadın : Tam bir saat geç kaldım ve sen beni merak etmedin öyle mi?

Erkek : Aslında merak ettim, hem de çok.

Kadın : O yüzden mi oturup gazeteni okudun? Ölüm ilanımı falan mı görmeyi
umuyordun?

Erkek : Ne yapsaydım, seni beklerken tırnaklarımı mı yiyecektim?

Kadın : Tabii…Bir telefon etmek aklına gelmedi değil mi? Öldüm mü, kaldım
mı, tinerciler mi saldırdı?

Erkek : Tinerciler falan saldırmamış işte.

Kadın : Pek bir kinayeli söyledin. Keşke saldırsalarmış der gibi.

Erkek : Şimdi benim anlamadığım, geç kalan sensin ama suçlu nasıl ben
olabildim?

Kadın : Şöyle ki; sen beni merak etmedin, arayıp sormadın. Aynen böyle
oldu.

Erkek : Benim bildiğim geç kalacak olan arar, haber verir.

Kadın : İyi ki de aramamışım. Beyefendinin gazete keyfini bölecekmişim
baksana.

Erkek : Gazete okumasaydım ne saçmalayacaktın merak ettim şimdi.

Kadın : O zaman kesin arardım.

Erkek : Yuh! İyice saçma sapan konuşmaya başladın sen.

Kadın : İşine gelmedi galiba.

Erkek : Bak garson geliyor, ne içersin?

Kadın : Canım bir şey istemiyor.

Erkek : Çay?

Kadın : İstemiyorum.

Erkek : Ihlamur?

Kadın : İstemiyorum dedim ya.

Erkek : Kök?

Kadın : Ne kökü?

Erkek : Zıkkımın kökü.

Kadın : Teskin edici özelliği varsa.

Erkek : Olmaz mı?




DURUM 3

Kadın : Bak bu bluzu yeni aldım, nasıl?

Erkek : Çok güzel. Bu dar kesimli bluzlar çok yakışıyor sana. Volanlar da
ayrı bir hareket katmış kıyafete.

Kadın : Bunları bir yerden ezberledin de söylüyorsun değil mi?

Erkek : Hayır, sadece fikrimi söyledim.

Kadın : Volan ne demek biliyorsun yani?

Erkek : Ehem… Bir fikrim var, evet.

Kadın : Hiçbir fikrin yok değil mi? Sırf konuyu kapatmak için ezberden
sallıyorsun.

Erkek : Seni mutlu etmek için bu saçma sapan şeyleri ezberlemişim, hala
üstüme geliyorsun.

Kadın : Konumuz bu mu şimdi? Senin ezber kabiliyetini mi tartışacağız?

Erkek : Haydaa!

Kadın : Seninle artık ortak bir mevzumuz kalmadı farkında mısın? Oturup iki
satır konuşamıyoruz.

Erkek : İki satır konuşmak için moda uzmanı mı olmam gerekiyor? Sen
futbolla ilgilen mesela. Ben volan dedim , sen futbolla ilgili ne
diyebilirsin?

Kadın : Beni zayıf tarafımdan vurmaya çalışma tamam mı? Futbol hakkında tek
bildiğim, bir top ve onar kişilik iki takımla oynandığı.

Erkek : Sen de benim tek tutkum futbol hakkında bir şey bilmiyorsun ve bak
kıyamet kopmadı.

Kadın : Tek tutkun demek. Ben ne oluyorum?

Erkek : Bu konuşmanın gidişatı hiç hayırlı görünmedi gözüme.

Kadın : Senin gözüne var bir gözükecek zaten. Biricik tutkun futboldan
başka bir şey görmüyorsun ki.

Erkek : Futbolu kıskandığını söyleme sakın.

Kadın : Kıskanmalı mıyım?

Erkek : Senin bluzunu beğenen de kabahat.

Kadın : Bu bluz yeni değil zaten. Üç yıldır giyiyorum ama sen farkında bile
değilsin.

Erkek : Mesele şimdi anlaşıldı. Bugünkü testi geçemedim yani.

Kadın : Ne zaman geçtin ki?

Erkek : Şaşırtmaca verdin ama.

Kadın............

01.07.2007 - Misafir

Konular