Çocuklar ve Biz

7 TEMMUZ 2000 tarihli gazetelerde şöyle bir haber var­dı: ingiltere Başbakanı Tony Blair "Baba olmak, başbakanlıktan zormuş." dedi. Tony Blair, bu sözü, körkütük sarhoş olup polisle tartışan 16 yaşındaki oğlu sebebiyle söylüyordu.

Bir kış ortası, iki genç kadın ilk çocuklarım doğuruyor. Saatlerce süren yorgunluktan sonra biri, sevinçle "Zor kısmı bitti!" diyor. On yaş büyük doktoru, gülerek "Hayır!" diye cevap veriyor: "Henüz yeni başlıyor."

Kitap piyasasında çocukla ilgili olanları "çok satanlar" grubuna girememektedir. Dedikodu kitapları ve politik olanları baskı üstüne baskı yaparlar. Maalesef insanlar, ken­di çocuklarının temiz yüreğinden çok, başkalarının kirli yüzleriyle ilgilenmektedirler. Siz, hiç 900'lü telefonlarla, ana babaların çocuklarını nasıl terbiye edeceklerine dair reklâm verildiğini duydunuz mu? Devletler, sosyal kurumlar ve ana babalar, bu konuyu gerektiği gibi ciddiye almamaktadır. Meslekten de Öte, bir sanat olan ana babalığa, gençler, hazır­lıksız yakalanmaktadırlar.

Kiloda hafif, manevî değeri çok büyük olan yavruyu he­diye eden Yüce Yaratıcı, gerekli ikazı yapmaktadır: "Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız, birer imtihan sebebidir ve bü­yük mükâfat, Allah'ın katandadır/'(1 Enfal Suresi: (8) 28.)

"Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..."( Tahrim Suresi: (66) 6) mealindeki ayeti, Hz. Ali "Çoluk çocuğunuzu terbiye edin, onlara ilim öğretin." tar­zında tefsir etmiştir.

"... Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın..."( Bakara Suresi: (2) 223.Prof. Dr. ibrahim Canan, Ku^an'da Çocuk (istanbul: Cihan Yayınları, 1984.), s. 53.) ayetinin öncesini göz önüne alan bir kısım âlimler, önden gönderilmesi gerekenin "çocuk" olduğunu ifade et­mişlerdir.( 4 Prof. Dr. İbrahim Canan, Kur'an'da Çocuk (İstanbul: Cihan Yayınları, 1984.), s.53.)

Kendimize soralım; çocuklar konusunda ne kadar bilgiye sahibiz? Bazı ana babalar, uyguladıkları ve kendilerince so­nuç aldıklarını zannettikleri tutumlarıyla övünürler. Hal­buki, uzun vadede o tutumların ne getireceği belli değildir.

Doğup büyüyen veya yerden biten her şeyin, önemli bir özelliği vardır: Bunlar, küçük ve körpe oldukları zaman çok kolay eğilip bükülürler ve istenilen şekli alırlar. Kurulaşmış ve katılaşmış balmumu, bükülmek veya yapıştırılmak iste­nirse kırılır. Körpe bir fidan, toprağa dikilebilir, budanabilir ve istenilen yönlere doğru eğilip bükülebilir. Ağaçtan yay yapmak isteyen bir kimse, yeşil, körpe ve düz bir ağaç dalı seçmelidir. Sertleşip kalınlaşmış, kurumuş ve budaklı bir ağaç dalı, yay olmaya elverişli değildir.

Devlet hizmetlerinde, iş yerlerinde, gönüllü kuruluşlarda, kısacası müşterek çalışılan yerlerde insanlarımızın "değişmez tavırları"na, hep şahit oluruz. Charlie Beacham "Yirmi bir yaşını geçmiş bir adamın alışkanlıklarını, davranış biçi­mini değiştiremezsiniz." der. "Değiştirdiğini sanırsın, oysa benlik inancı, içinde kalır. Hiçbir yetişkin, kendini değiş­tirmeye çalışacak kadar alçak gönüllü değildir."

Çocuk, altı yaşına geldiğinde, kişiliğinin temel yapısı oluşmuş durumdadır ve onun ne tip bir insan olacağım, bü­yüdüğü zaman başarılı olup olmayacağını, büyük ölçüde be­lirleyen durum, çocuğun altı yaşındaki kişilik yapısıdır.

Daha çocuğun yürümeye başlamasına kadar geçen be­beklik döneminde, hayat konusundaki temel görüşü oluşur. Çocuk, bu dönemde ya temel bir güven ve mutluluk ya da güvensizlik ve mutsuzluk duymaya başlar. Küçükleri, fazi­letli huylar sahibi yapmaya çalışmanın önemi küçümsene­mez. Bu huylar, ağaç kabuğuna kazılan harfler gibi yaşlan­dıkça büyür ve genişler. Başlangıç, sonunu da beraber ge­tirir. Hayat yolunda ilk hareket, gidilecek istikameti ve seya­hatin sonunu tayin eder. Çocuk, kucağımızdayken eğitimini sürdürmeliyiz. Çünkü çocuklar, çok kısa sürede başka ku­caklarda hoplamaya başlıyorlar. Kalıpları bizim yanımızda da olsa kalpleri dolaşıyor, bizim olmaktan çıkıyorlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Onu, ana babası, Yahudi, Hıristiyan, Mecusî (hatta müşrik) yapar..."( 5 Buharî, Cenaiz 80.) hadisi, çocuğun gerçek kimliğini ka­zanmasında kimin rolü olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Hızlı değişimlerle dolu zamanımızda, ana babanın, ken­dine düşen rolü kavraması ve yerine getirmesi gittikçe güç­leşmekte ve giriftleşmektedir. Çünkü, çocuklarını kendilerinkine benzer bir olgunluk dönemine hazırlayıp hazırlamaya­cakları bile şüphede. Toplumda ne gibi değişikliklerin gelişe­ceği bilinememektedir. Bizim çocukluğumuzla şimdiki ço­cukların şartları ne kadar farklı. Artık gelişme ve değişme­lere, yetişemez olduk.

Çocuğun, her yaştaki psikolojisi değişiktir. Buna, bir de hızlı gelişme ve değişmelerin yükü eklenmektedir. Çocuklar ve gençler, potansiyel tehlikelerin tehdidi altındadırlar. Belki de abartılı gelebilecek şekilde iddia ediyorum ki ana babalar, bu çağda "çocuk psikologu" olma durumundadırlar.

Her yaşın eğitimi farklı olacaktır. Söz gelimi, çocuğun iki yaşı ile beş veya on beş yaşı arasındaki psikolojik farkı bilmeyen ana babalar, çocuklarını nasıl yetiştireceklerdir? Otuz yıl önceki "ergenlik çağı"nı atlatmak ile şimdikine aynı diyebilir mi­yiz? Ya on yıl sonra nasıl olacaktır? Medyanın erotik serpin­tilerinin uçuştuğu, "bilgi patlamalarının gümbürtüsünün sık sık duyulduğu "dünya köyümüzde" hangi tür "ilgi"yle çocuklarımızın ayakta kalmasını sağlayabileceğiz?

Ama karamsarlığa hiç gerek yok. Yalnız, sabır gösterme­den, sebatla araştırmalar yapmadan, sevgiyle bilgiyi birleş­tirmeden iyi birer ana baba olmamız mümkün görünmüyor.

Her yaşın psikolojik ve biyolojik özelliklerini bilen ana babalar ve eğitimciler, çocuklara, daha fazla "büyüklük" edebilirler. Çünkü "Dert bilinirse devası asan olur." Yani tedavi kolaylaşır. Yanlış teşhis, yanlış tedavi demektir. Ana babalar, çocuğun zayıf noktalarım vaktinde görüp kuvvetlendirseler, o taze varlığa, en büyük hizmeti yapmış ve onu, hayatı boyunca, çok tehlikelerden kurtarmış olurlar. Her işte olduğu gibi, çocuk yetiştirmekte de başlangıç önemlidir. Ana babalar, başlangıçta hata yapmamaya gayret etmelidirler.

Burada önemli olan, ana babanın, ciddî ve samimî olarak çocuğun terbiyesine eğilmesidir. Maalesef bazan esnaf için şeker çuvalı, fabrikatör için makinelerin dişlileri, bürokrat için makamı, çocuğundan daha önemlidir. Annenin mutfak yorgunluğu, babanın iş hırçınlığı arasında çocuk, sanki bir baş ağrısıdır. "Şimdi vaktim yok; ilerde ilgilenirim." diyen ana babalar, büyük hata işliyorlar. Bugün çocuk, kendiliğin­den gelip boynunuza sarıldığında ilgilenmezseniz, yarın ar­kasından koşarsınız, ama yetişemezsiniz. Çocuğun sırtını giydirmek, karnını doyurmak, ana baba için çoğu defa yeter­li gelmektedir. Bu durumda, Salzman, şu sözüyle haklı olu­yor galiba: "Çocuktaki her hatanın müsebbibi, muhakkak ki ya ana ya baba, yahut her ikisidir."

Çoğu zaman insanlar, sevabı evlerinin dışında ararlar. Halbuki bir kişinin çocuklarıyla meşgul olması, onlara za­man ayırması, sevap yönünden büyük değer ifade eder. Pey­gamberimizin bu hususta hadisleri vardır:

"Kişinin çocuğunu (bir kerecik) terbiye etmesi, kendisi için bir sâ miktarında (yiyecek) sadaka vermesinden daha hayırlıdır."( Tirmizî, Birr 33; sâ: 2120 gram.)

"Kim ağlayan çocuğunu sakinleştirinceye kadar gönüller-se, Cenab-ı Hak, cennette ona, memnun oluncaya kadar ik­ramda bulunur."( Deylemî, 2,147/a.)

. . .

"Çocuklarınıza ikram edin, terbiyelerini güzel yapın."( Ibn Mace, Edep 3,)Bu hadiste ikramla terbiye arasında bağlantı kurulmaktadır.

Bir kısım hadislerde de en faziletli paranın, ev halkı için harcanan para olduğu ifade edilmektedir.( 9 İbn Mace, Edep, 3.)

Çocuk için, ana babadan daha iyi Öğretmen olamaz. Oku­la başladıktan sonra bile çocuk, hayatın en lüzumlu ve unu­tulmayan "dersleri"ni evde alır.

Ailedeki eğitim niçin önemlidir?

• Çocuk, nerede yaşıyorsa orada eğitilmelidir.

• Her yaşın özellikleri ve tepkileri vardır, bir de çocuğun özel durumu. Ona göre tavır belirlemek gerekir.

• İçinde bulunduğumuz zaman ve zeminde, hızlı geliş­meler karşısında çok daha pratik çözümlerin üretilmesi zo­runluluğu vardır.

Bu durumda ana baba, öğretmen gibi özel bilgi, genel kültür ve formasyon sahibi olmalıdır. Ama bu işin okulu yoktur. Ne kadar dikkat çekici bir hâl? Küçücük mesleklerin okulları var da en zor mesleğin okulu yok. Ne olacak peki? Her aile, okulunu kendisi kuracaktır, şüphesiz. Ana babalık, kabiliyeti olsun olmasın, herkesin hayatın gidişatı içinde, uy­gulamakta olduğu bir meslektir. Diğer mesleklerde, kabili­yetler, göz önüne alınsa da ana babalıkta böyle bir şey söz konusu değildir; seçme hakkı yoktur.

Çocuk, karmaşık bir varlıktır. Bir çocuğun kafasında yak­laşık on milyar beyin hücresi yer almaktadır. Bu, en karışık bilgisayarlardaki parçalarla karşılaştırılmayacak kadar kar­maşık bir bileşimdir. Kimse kendisine yol göstermezse, bilgilendirmezse ana baba, böylesine karmaşık bir varlığı be­bekliğinden büyüyünceye kadar yetiştirmekten nasıl haz du­yar? Hızlı değişmelerle dolu zamanımızda, ebeveynin, ken­disine düşen rolü kavraması ve yerine getirmesi gittikçe zor­laşmaktadır.

Hiç kimse, iyi bir anne ve iyi bir baba olarak doğmaz. İyi ana baba olmak, sabır, araştırma ve sevgi işidir. Aynı zaman­da da bir bilgi işidir.

İşin diğer bir yanı, diğer meslekler deneme yanılmayı kal­dırabilir; ama ana babalık, kaldırmaz.

Deneme yanılmalar, çocuklara çok pahalıya mal olabilir. Bu bakımdan, meslekten öteye bir sanat olan ana babalık, azamî dikkati ve araştırma­yı gerektirir. Bu durumda, çocuğunu eğitmek ve yetiştirmek isteyen ana baba, kendisini eğitiyor, demektir. Çünkü onlar, Çocuklarını nasıl görmek istiyorlarsa, kendileri de öyle olmak durumundadırlar. Onun için diyorum ki her ana baba, kendi okulunu kurmak mecburiyetindedir.

İslam dininin, ana babaya yüklediği sorumluluklardan bi­risi ve en önemlisi, çocuklarına en iyi şekilde dinî, millî ve ahlâkî eğitimi vermeleri; onlara, daima doğru ve güzel ahlâ­kı, tebliğ ve telkin etmeleridir. "Çocuğun, ana baba üzerindeki haklarından birisi, terbiyesini güzel yapmalarıdır."( Ibn Mace, Edep 3,)


Konular