Gerçek huzurun adresi

Bugüne kadar, tarih boyunca yapılan bütün saldırılara rağmen, aileyi çökertmeye ve hatta yok etmeye yönelik bütün teşebbüsler sonuçsuz kalmıştır. Çünkü aile, fonksiyonları dipdiri olan bir sosyal müessesesidir. Ancak, bu topkeyün saldırılara karşı canlılığını ne kadar devam ettirebilecek? Eğer gerekli tetbir alınmazsa ayakta kalması zorlaşacak en azından fonksiyonlarının tamamını yerine getiremeyecek.

Bugün, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de çeşitli vesilelerle aile ve kadın üzerine iyi niyetli çalışmalar yapılmakta. Ancak, bazen, bu gibi çalışmaları saptırmak, şaşırtmak ve istismar etmek isteyen kötü ve art niyetli kimselerin sayısı da küçümsenmeyecek ölçüdedir. Kötü niyetliler gün geçtikçe artmaktadır.

Art niyetliler, genç erkek ve kızlara, nikah olmadan da birlikte yaşanabileceğini, aile kurmadan da çocuk sahibi olunabileceğini, artık, bekarlık ve bakirelik gibi komplekslere kapılmamak gerektiğini, fuhuş özgürlüğü...gibi zehirli fikirler ortaya atmakta, bunları desteklemek üzere, romanlar yazmakta, filmler çevirmekte.

Doğrudan doğruya aileyi yıkmaya en azından sarsmaya yönelen, mukaddes nikah müessesesini küçümseyen, özgürlük maskesi altında fuhşu teşvik eden bu kişi ve çevreler, bununla da yetinmemekte, kendini, evine ve ailesine adayan anneleri, birer “hazır yiyici” gibi göstermeye çalışmaktalar. Bu kadını sokağa çekme, aileyi parçalama gayretidir. Kadın olmadan aile olmaz, aile olmayınca cemiyet olmaz.

Aile olmadan ruh sağlığı yerinde bir toplum düşünülemez. Aile dışında doğan, yahut, ana ve baba şefkatinden mahrum kalan nesillerin beden ve ruh sağlıkları tehlikededir. Ne kadar mükemmel olursa olsun, hiçbir müessese, ailenin yerini tutamamaktadır. Rusya’da, komünist liderler bile, önce aileyi lağvettiler, fakat, aile dışında yetişen çocukların ve gençlerin perişan halini gördükten sonra, dehşete kapılarak aileye dönüş emrini vermek zorunda kaldılar.

İslâm düşmanlığı uğruna nice medeniyetleri ve aile mefhumunu yok eden İngiltere, ülkesindeki boşanma oranının vahametini görünce, giderek çöken aile kurumunu koruma altına almaya mecbur oldu. Evlilik dışı çocuk oranı yüzde 35’e ulaşınca yeni düzenlemelerle, evliliklerin korunması için daha fazla destek sağlamaya başladı.

Kapitalistler hep kadını istismar etmişler, zenginlikleri ile lüks ve israfın tadını çıkarmış, kadınları taş bebekler gibi süsleyerek içki alemlerinde, kumarhanelerde, fuhuş partilerinde eğlence malzemesi yapmışlar. Nikah müessesesini hor görerek, Batı filmlerinde ve romanlarında görüp okuduğumuz gibi bekar evlerinde buluşmayı, mukaddes aile yuvasına tercih ettiler...

Ecdadımız ise aileye ve aile fertlerine sahip çıkmış, bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Aileyi huzur yuvası haline getirmiştir. Yaşamak tatlıdır, fakat çetin bir mücadeleyi gerektirir. Hele günümüzde, hayatın gürültüsü, patırtısı ile yıpranan sinirler, ağır yorgunluklar ve hayal kırıklıkları huzur ve sükuna olan ihtiyacımızı, çok daha fazla arttırmıştır. Hepimiz, resmiyetten uzak, mahremiyeti olan, içimizi rahatça dökebileceğimiz, sevildiğimizi, sayıldığımızı ve korunduğumuzu bildiğimiz bir yuvaya ne kadar muhtacız.

Sosyologlar, ailenin bu vazifesini yapabilecek başka bir müessesenin mevcut olamadığını ve olamayacağını söyleyerek, ailenin güçlendirilmesininin şart olduğunu belirtmektedirler. Sosyologların, çok ilgi çeken ve hak verilen bu hükmü, gerçekten de doğrudur ve takdire değer...

Ancak, hemen belirtelim ki, yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı kerim tam 1400 yıl önce, bu gerçeği bildirmiş, “Allah, evlerinizi, sizin için, bir huzur ve sükûn yeri yaptı.” buyurulmuştur.(En-Nahl/80.) Evet, dinimiz 1400 yıl önce gerçek huzurun adresini bildirmiş. Huzuru başka yerde arayan, çölde susuz kalmış kimsenin su diye serap peşinde koşmasına benzer!..


Konular