Modern Aile

Geleneksel aile yapımız iki eksene oturmuştu: Yaşlılar ve ço­cuklar...

Toplumda hem yaşlıların, hem de çocukların önceliği vardı...

Çocukların önceliği sevgi merkezli, yaşlılarınki saygı merkez­liydi...

Geleneksel değerlerimizden kopuş süreci içinde çocuk ve yaş­lı eksenli aile yapısından da koptuk...

Televizyon eksenli, para merkezli bir aile yapısına geldik!

Tabiatiyle ailelerimiz yaşlıların tecrübelerinden de, denetim­lerinden de uzaklaştı...

Bundan da başta çocuklarımız olmak üzere, herkes derece de­rece etkilendi.

En çok çocuklar etkilendi, çünkü çocuklar, ailenin yaşlıla­rından gelen eleştirisiz sevgi ve öfkesiz şefkatten mahrum kal­dılar. (Anne-babanm sevgilerinde bile eleştiri, şefkatlerinde bile zaman zaman öfke olur.)

Anne ve baba ise hayat tecrübesiyle süslü yapıcı eleştiriler alamaz oldu...

Sonuçta her şey hayatı çok yoğun yaşamak zorunda kaldıkla­rı için her zaman yorgun olan anne-babanın sırtına kaldı.

Hem ailenin geçimini sağlayacaklar, hem komşu ve akraba­larla giriştikleri gizli ekonomik rekabeti kazanacaklar, hem ço­cuklara bakacaklar, onları eğitecek, hayata hazırlayacaklar...

Bu durumda anne-babanın işi çok zor: Zaten bazı ailelerde anne de, baba da çalışıyor ki, onların işi daha da zor!

Bizim modern (hadi böyle diyelim de kimse kızmasın) aile yapımızın çocuklara yönelik boyutu üç ana kategoriye ayrıla­bilir:

1. Çocuklarına aşırı derecede ilgi gösterenler,

2. Çocuklarına aşırı ilgisiz duranlar,

3. Duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken, ba­zen tüm ilgi bağlarını kesenler (dengesizler).

Bunların tümünün kaynağı ise aynıdır: Bilgisizlik!

İlk iki madde, yani aşırı ilgi ve ilgisizlik birbirine ilk bakışta çok zıt gibi görünseler de, aynı kaynaktan beslendikleri için, [bilgisizlikten] çocuğa aynı derecede zarar verirler: Çocuğu aile ortamından koparırlar...

Kontrolsüz aşırı ilgi çocuğu baskı altına sokup pısırıklaştırır, güvensiz yapar; kimliksiz ve kişiliksiz hâle getirir...

Zamanla çocuk, bu baskıdan kurtulmak için, kendini ispatla­ma zorunluluğu duyar: Bu çerçevede ev içi şiddete başvurur: Meselâ kendisinden küçük kardeşlerine fizikî güç uygular. Özellikle annesine isyan eder. Bunlarla yatışmadığı durumlarda evden kaçmayı dahi deneyebilir.

Sokağı bir kurtuluş olarak görür...

Bir anlamda sokağa düşer.

• • •

Bir de aşırı ilgisizlik olayı var: Bakalım ki aşırı ilgisizlik nasıl sonuçlar doğurur?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, anne, baba ilgisizliği çocuk tarafından sevgisizlik şeklinde algılanır. Bu da çocuğu başka sevgi kaynaklan aramaya iter: Aile dışı ortamlara kayar...

Bir anlamda sokağa sürüklenir...

• • •

Bir de duruma göre, çocuklarına bazen aşırı ilgi gösterirken, bazen tüm ilgi bağlarını kesen dengesizler var...

Sevgileri de, hoşgörüleri de, azarları ve kızgınlıkları da ayar­sızdır. Bazan çocuğu öve öve bitiremezler...

Alabildiğine yüceltirler...

Bazan da yere yere yerin dibine batırırlar.

Sürekli ifratla tefrit arasında mekik dokurlar.

Bu istikrarsızlık sonunda çocuğun dengesini de bozar.

Hem o kadar bozar ki, zamanla çocuk, doğru ile yanlış arasın­daki farkı kavrayamaz olur.

Neyin yanlış, neyin doğru olduğunu kestiremez. Sırf bu se­beple düştüğü yanlışlıklar ise anne-baba tarafından yeni aşağı­lamalara, dışlamalara, azarlamalara malzeme yapılır.

Çocuk ya daha beter dengesizleşir, ya da selâmeti evden ka­çışta arar...

Tıpkı diğerleri gibi, bu da bir anlamda sokağı bir kurtuluş olarak görür. Ve sokağa düşer.

Sokağa düşen çocuk, ilk günlerinde, korku ve tereddüt için­dedir...

Bir taraftan sokağı keşfetmeye çalışırken, bir taraftan da soka­ğın derinliklerine doğru sarsak adımlar atar...

Sokakta, kendi durumuyla benzer durumları yaşamış kişilerle tanışır. Onlarla bir anlamda "dert ortaklığı" kurar.

"Kader arka­daşı" olur.

Aile ocağında bulamadığı sevgi ve şefkati sokakta edindiği yeni çevresinde bulacağı umudu içinde uygunsuz arkadaşlarıy­la bütünleşir.

Bir taraftan kendini ispatlama, gücünü kanıtlama güdüsüyle sertleşirken, diğer taraftan yeni çevresinden dışlanma korkusu, sokağın yeni müşterisini git gide eski sokak sakinlerine benze­meye yöneltir.

Sokakta ne gördüyse yaşamaya başlar...

Git gide başta gasp, darp, yaralama, yankesicilik, hırsızlık başta olmak üzere her türlü suçu işlemeye yatkın hale gelir.

Karakolla, polisle, mahkemeyle ve ıslah eviyle tanışır.

Artık çocuğun farklı bir hayatı vardır...

Sigara, tiner, içki, nihayet uyuşturucu bağımlılığı ve satışı bu hayatın parçalarıdır...

Böyle bir tablo ile muhatap olmamak elbette hepimizin dileği: Ancak gazetelerin üçüncü sayfaları bu tür aile dramlarıyla do­ludur.

O zaman aile hayatımızı hassas bir denge üstüne oturtmalı­yız. Unutmamalıyız ki, kontrolsüz sevgi gösterileri, şiddet mey­li, her türlü aşırılık ve dengesizlik aile hayatımızı her an alabora edebilecek olumsuzluklardır.

Bunlar çocuklarımızı derinden etkiler.

Aslında her hareketimizin çocuklarımız tarafından izlenip gözlendiğini her an aklımızda tutmamız lâzım.

Ve yine söylüyorum: Mutlaka, ama mutlaka kendimizi eğit­memiz şart: Çünkü eğitim insanı aşırılıklardan arındırır, denge­li ve kontrollü yapar.

Tabiî ‘eğitim’ derken hayatın her safhasını kuşatıp kucaklayan kitaplı eğitimden söz ediyorum.


Konular