Destekleyici ve paylaşımcı babalar

İnsanın kişilik özellikleri çeşit çeşit. İnsanda olması gereken en güzel özelliklerden biri de paylaşımcı ve destekleyici bir yapıya sahip olması. Eleştirmek, kurallar koymak, baskı yapmak, kızıp-bağırmak, yönetmek gibi eylemler kolay yapılabilen davranışlar arasında yer alırken, sevdiklerini desteklemek ve duyguları, düşünceleri paylaşmak ne yazık ki çok sık rastlanmayan ve insanın yapmakta zorlandığı davranışlar arasında yer almakta. Davranış bilimciler bunun nedenini, kişinin kendini kontrol etmesi ve bu kontrolün kolay olmaması olarak açıklıyorlar. Gerçekten de iç dünyamızı ve tepkilerimizi kontrol etmemiz çok da kolay değil. Ancak bunu başarabilen insanlar da yok değil.

Burada önemli faktörlerden birinin de, çocuklara saygı duymayı öğrenmemiş olmamız diye düşünüyorum. Çocuk büyütmeyi; onu devamlı kontrol etmek, onu yönlendirmek değil de, yönetmek, yasaklar koymak olarak niteliyoruz. Çocukları her an yanlış yapacak, potansiyel güvenilmez varlıklar olarak görüyoruz.

Çocuklarımıza asla güvenmiyoruz. Onları deneyimsiz olarak görüyor ve kendi olumsuz yaşam deneyimlerimizden yola Akarak onları kısıtlıyoruz. Çocuklarımızı dinlemiyoruz. Onların duygu ve düşüncelerim bizimle paylaşmalarına olanak tanıladığımız gibi, biz de onlara ait duygu ve düşüncelerimizi onlarla paylaşmıyoruz. Belki onlarla hayatımızla ilgili anılarımızı Paylaşıyoruz ama onlarla ilgili iç dünyamızı onlara açmıyoruz.

Kendimizi nedensiz bir biçimde çocuklarımıza kapatıyoruz. Çocuklarımızla aramıza sağlam duvarlar örüyoruz. Ve o duvarları ne biz yıkabiliyoruz ne de onlar.

Paylaşımcı ve destekleyici kişilik özelliğine sahip babalar çocuklarını yetenekleri ve başarıları konusunda desteklerler, aldıkları kararları sonuna kadar (olumlu ise) desteklerler. Kendi doğrularını değil de çocuğunun doğrularını göz önünde bulundururlar.

Çocuğu arkadaşı tarafından tartaklanan iki baba düşünün ve çocuk ağlıyor. Birinci baba bağırarak diyor ki, "Sen nasıl kendini dövdürür ve ağlarsın? Ne biçim erkeksin? Ağlayacağına git sen de ona vur Bu baba kendi doğrusunu çocuğunun yapmasını isteyen bir baba. Üstelik çocuğunu eyleme geçirmek için;de çaba gösteriyor, ikinci baba ise, "Arkadaşınla kavga ettiğin için üzgünsün ve ağlıyorsun. Sakinleşip kızgınlığın ve üzüntün geçince eminim en iyi kararı vereceksin.´ Bu da çocuğunun kendi doğrusunu bulması için destek olan bir baba.

Yıllarca kendi doğrularımıza inanan ve onları uygulayan yetişkinler olarak, çocuğumuzun kendi doğrusunu kabullenmek oldukça zor. Ancak gerçek olgunluk burada başlıyor. Terapi seanslarından birinde, bir baba oğlunun doktorluk mesleğini seçmesi gerektiğine yürekten inandığım, bunu rahatlıkla başarabileceğini ama onun tiyatrocu olma isteğine de saygı duyduğunu söylemişti. Çocuk gerçekten çok zeki ve derslerinde oldukça başarılı bir gençti. Anne-baba doktordu. Ama asla çocuklarına baskı yapmadılar. Onun seçimine saygı duydular. Zorlandılar ama çocuklarının duygularını, hayata ve kendisine ait düşüncelerini paylaştılar. Çocuklarına güvendiler. Doktor olsaydı nim çok başarılı bir hekim ama mutsuz bir insan olacaktı. o şimdi çok başarılı bir tiyatrocu ve aynı zamanda çok mutlu bir insan.

Paylaşımcı babalar çocuklarının en saçma düşüncelerini bile eleştirmeden dinlerler, sonra da kendi düşüncelerini çocuklarıyla paylaşırlar. Bu karşılıklı paylaşım çocukta özgüven oluşturur, çocuk aynı zamanda babasının düşüncelerinin öneminin de farkına varır. Babasının düşüncelerini de kendi düşünce deposu içine aktarır. Böylelikle babasının düşüncelerini gereksiz bulup, bir kulağından alıp diğerinden çıkarmak yerine onu benimseyerek, ihtiyacı olduğunda kullanmak için bilincine kayıt eder.

Çok sevdiğim ve şimdilerde mesleğinde çok saygın ve başarılı olan birisinin çok sevdiğim bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Liseyi bitirdiğinde üniversiteyi yurtdışında okumak istediğini babasına söylemiş. Babası da çocuğunun bu düşüncesini desteklemiş ve onu yurtdışına göndermiş. On yedi yaşında bir gencin ailesinden ayrılıp, en çılgın yaşında yurtdışına okumak için gitmesi oldukça riskli bir durum. Bu genç ilk senesinde gittiği ülkenin cazibesine kapılmış olacak ki, gezmiş tozmuş ve okumadan Türkiye´ye geri dönmüş. Babası okulun nasıl gittiğini sorduğunda, gezmekten okula gitmediğini itiraf etmiş. Babası oğluna kızıp bağırmak yerine, onun duygu ve düşüncelerini paylaşmış, onu dinlemiş ve demiş ki, "Gençlikte olur böyle şeyler, bu sene başaracağını umuyorum Genç kulaklarına inanamamış. Babası onu okumaya tekrar gönderiyormuş. İkinci sene bizim genç yine yurtdışında okumanın yolunu tutmuş. Ama ne mümkün okumak! Onca eğlence ve yeni yerler görmek varken, kızlar varken, anne-baban başında değilken, olabildiğince özgürken, okula gitmek olur mu hiç? "Yarın okula giderim, bu hafta geçsin de haftaya giderim" derken ikinci sene de göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Vatana ve aileye dönüş zamanı gelince delikanlının boğazı düğüm düğüm olmuş. Yaptıklarını ve yapmadıklarını büyük bir olgunlukla karşılayan babasına ve annesine ne yanıt vereceğini, onların yüzüne nasıl bakacağını düşünmeye başlamış. Eve gelince ailesine her şeyi anlatmış. Babasından son bir şans istemiş. İzin verirse bu gidişinde okuyacağına söz vermiş. Baba-oğul başbaşa konuşmalar yapmışlar. Genç, duygularını babasına anlatmış, orada yaptıklarını paylaşmış ve babası onun yeniden okumaya gitmeşine izin vermiş. Tekrar uçak bileti alınmış, hazırlıklar yapılmış ve böyle bir babası olduğu için çok şanslı olan bu genç bu kez başarılı olma adına yurtdışına okumaya gitmiş. İlk olarak, eski arkadaş grubunu bırakmış, onlardan uzaklaşmış ve babasının güvenine layık olmak için okumaya başlamış. Derslerinde başarılı olduğu gibi, ailesine daha az yük olmak için çalışmış, hatta o kadar başarılı olmuş ki, yabancı bir ülkede öğrencilere ders bile vermeye başlamış.

Bu gencin babası çocuğuna destekleyici davranmasaydı, onul aşağılasaydı, "Okumayı beceremedin, beceriksiz ve tembelsin diye eleştirse ve cezalandırsaydı, "Aklın bir karış havada, artık okumayı unut" deseydi, büyük bir ihtimalle çocuğunun geleceğini olumsuz yönde etkileyecekti. Bu baba oğluna güvendi, onu destekledi, onunla empati kurdu ve duygularını anlamaya çalıştı, son bir şans istediğinde bu şansı ona verdi ve desteğini çocuğuna olan güveninin boşa çıkmadığını gördü. Bu genç o kadar başarılı olmuştu ki, okuduğu bölümün yükseğini de yapınca üniversite tarafından orada kalma teklifi aldı, yüksek maaşla iş teklifleri aldı ama geri dönüp ülkesinde çalışmayı, ülkesine faydalı olmaya karar verdi. Anne ve babasının ona olan emeklerinin karşılığının ülkesine dönmek olduğunu düşündü.O şimdi ülkesine büyük hizmetler veriyor. Ve o da iki çocuğuna, kızına ve oğluna destekleyici paylaşımcı bir baba olarak yaklaşıyor.

Çocuğunuz hata yaptığında cezalandırmak yerine, ona doğruları anlatır, neden hata yaptığını ona buldurur, onu dinlerseniz, onunla empati kurar ve onu desteklerseniz, ona güvendiğinizi ve sevdiğinizi hissettirirseniz, mutlu ve başarılı bir çocuk büyüttüğünüze emin olabilirsiniz.

Çocukların yaşları kaç olursa olsun, sevildiklerini ve güvenildiklerini hissetmek isterler. Hissettikleri bu sevgi ve güven duygusu hem onların kendilerine güvenlerini artıracak hem de kendileriyle barışık olmalarım sağlayacaktır. Aynı zamanda çocuğa ailesine ve kendisine karşı sorumluluk duygusu aşılayacaktır. Sorumluluk duygusu gelişmiş olan çocuklar gerek öğrencilik yaşamlarında, gerek özel ve sosyal hayatlarında, gerekse iş alanında başarılı bireyler olacaklardır. Bu da bir anne-babanın en büyük mutluluğudur.

Hayata en zor olan eylemlerin başında çocuk büyütmek geliyor. Çocuk büyütmek, onu yetiştirmek, kişiliğinin olumlu gelişmesi için çaba göstermek çok da kolay olmuyor. Zaman zaman yoğun çatışmalar, sabırların taşması, hayal kırıklıkları olmuyor değil.

Anne-baba olmayı dünyanın en zor ama en keyifli mesleği olarak gördüğümü her fırsatta söylüyorum. Okulu yok, öğretmem yok, eğitimi yok. Anne-baba olmayı bize öğreten en iyi öğretmenlerin çocuklarımız olduğuna inanıyorum. Onlara güvenmeyi öğrenmeli, sabırlı olmalı, sınırları dengeli koymalı ve sevgimizi paylaşmalıyız. Sonradan pişman olmamak ve üzülmemek için, bu küçük öğretmenlerden öğreneceğimiz çok bilgi olduğunu bilmeliyiz. Kişiliklerini tanımaya çalışmalı ve kendi kişiliğimizin onu nasıl etkilediğim bulmaya çalışmalıyız. Aşırı olan her davranıştan kaçınmalıyız. Aşın otoriter, aşırı hoşgörülü, aşırı kuralcı, aşırı mükemmeliyetçi, aşırı kaygılı, aşırı sınırsız vb. yaklaşımların hem çocuğumuzu hem de çocuğumuzla bizim aramızdaki ilişki ve iletişimi olumsuz etkileyeceğini bilin.

Dengeli davranmak her zaman kolay olmasa da, olabildiğince dengeleri yerinde tutmaya çalışmak mümkün. Yeter ki çaba gösterin.

Her baba çocuğunun en iyi çocuk olmasını ister, Her çocuk da babasının en iyi baba olmasını. Her çocuk babasının gözünde en iyi olmak için çırpınır. Ya her baba?


Konular