Aile Kurmak

Yeterince İyi Bir Aile Olmanın Yolları

"Bütün suç ailemde - annem hep ailenin dışında bir insan gibi davranırdı."

"Onun kabuğunun dışına çıkamamasına hiç şaşmıyorum - zaten onun aile ortamına dışarıdan birinin girmesi kesinlikle mümkün değildir."

"Herkesin birbiriyle yarıştığı bir aile ortamında, zavallı kızın başarı duygusu tatmasını nasıl bekleyebilirsiniz ki?"

"O ailede herkes kendisini başkalarından üstün görüyor - çocuklarına çok acıyorum. Zavallılar sanki kafeste büyüyor. Ne dışarıda oynamalarına, ne de alışverişe gitmelerine izin veriliyor. Yüzmeye bile ailece gidiyorlar."

Bunlar profesyonel psikologların değil, sokakta yürürken ya da trende seyahat ederken kulak misafiri olduğum bazı insanların konuşmaları. Aslında, yetenekli bir kulak misafiri bu tür gözlemlerle bir haftada bir kitap yazacak kadar malzeme toplayabilir!

Çocukların iç ve dış özgüven kazanmalarında aile yaşamının çok olumsuz etkileri olabileceğinin kabul edilmesine karşın, acaba "olumlu" etkisi olan niteliklerden herkesin haberi var mı?

Evliliğiniz ve babalığınız

Erkekler baba olmaya can atarlar. Baba olmak onlar için erkekliğin bir kanıtı ve aynı zamanda soyun devamı anlamına gelir. Her ne kadar 2000´li yılları yaşıyor olsak da ve her ne kadar cinsiyet ayırımı yapmıyoruz desek de, halen pek çok babanın gönlünde erkek çocuk yatar. Çünkü soyu erkek çocuğu devam ettirir düşüncesi beyinlerine yerleşmiştir.

Bu yıl (2003) bebeğinin cinsiyetini öğrendiğinde hayal kırılığına uğrayan bir baba tanıyorum. Kendisi en iyi okullarda okumuş, yurtdışında görev yapmış, konuşmaları ve düşünceleri oldukça çağdaş bir genç erkek olmasına karşın, çocuğunun kız Bacağını öğrendiğinde, "Neden erkek değil ki? Keşke erkek ol-Saydı" demesi beni çok şaşırtmıştı. Çağdaşlaşıyoruz diyoruz ama zihinlerin içi medeniyete ulaşmadıkça, çağdaşlık sadece görüntüde kalıyor. Ne yazık!

Eş rolünden anne-baba rolüne

Evlilik yaşamı kişinin hayatını bambaşka bir noktaya çeker. Artık tek başına düşünmek, tek başına karar vermek, aklına estiğinde istediğin yere gitmek, bireysel davranmak; yerini iki kişilik düşünmeye, iki kişilik karar vermeye, kısacası iki kişilik yaşamaya bırakmıştır. Artık tek başınıza uyumayacak, yatağınızı eşinizle paylaşacaksınız. Artık sadece kendi sevdiğiniz yemekleri değil, onun da sevdiği yemekleri yiyeceksiniz. Yepyeni bir eviniz var ve siz evinizin her köşesini eşinizle paylaşmak durumundasınız. Yatağınızdan mutfağa, banyodan tuvalete kadar, artık bireysel yaşamınız sona ermiştir ve her şeyi paylasaçağınız bir eşiniz vardır. Duygularınızı, düşüncelerinizi paylaşırken yeni sorumluluklarınıza da uyum sağlamak durumundasınızdır. Ne kadar uzun flörtler olursa olsun, aynı evi paylaşmadan çiftler birbirlerini gerçek anlamda tanıyamaz ve birbirlerine olan sorumluluklarını tam olarak tanımlayamazlar.

Evlenmek mi, Aile Kurmak mı?

EN BÜYÜK SAVAŞLAR nerede oluyor? Irak’ta mı, Filistin’de mi? En büyük incinmeler nerede yaşanıyor? Atılan bir kurşunda mı? Yıkılan bir evin altında kalmakta mı?

En büyük mutluluklar nerede yaşanıyor? İnsanın cenneti neresi? Bir tatil diyarı mı? İş yerlerinde geçirilen zamanlar mı? Sessiz bir orman mı?

İnsanın cenneti ve cehennemi neresi? Öyle bir yer var ki, insanın hem cenneti, hem cehennemi oluveriyor. En büyük mutlulukların sahnesi olabildiği gibi, bir anda en büyük savaşların meydanı oluveriyor. Cennetten cehenneme, cehennemden de cennete anlık geçişler oluyor. Ânında cennet ânında cehennem kurulabiliyor burada.




Burası evlilik. Büyük mutlulukların da büyük meydan savaşlarının da mekânı. Modern zamanlarda ise evlilikle ilgili iyi haberler duyulmuyor. Kötü bir el, cennete el atmış sanki, duvarlarını kirletiyor, eşyalarını kırıyor, düzenini bozuyor.